9 Kasım 2009 Pazartesi

Fesleğen


Toplama ve kurutma :Çiçeklenme aşamasında yapraklar ve çiçekli bölümler toplanır, gölge ve havadar bir yerde kurumaya bırakılır. Daha sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.
Ama saksıda yetiştirilen bitkinin taze yaprakları her zaman kullanılabilir.

Bileşim: Linalool, ve Methylchavicol içerikli eterli uçucu yağ, Cineol, tanen ve flavonlar.

Etkileri: Yatıştırıcı, gaz söktürücü, mideyi rahatlatıcı, sindirimi uyarıcı

Kullanım alanları: Fesleğen öncelikle sindirim sistemini ve sinir sistemini olumlu etkiler; şişkinlik, mide krampı, kolikler ve sindirim problemleri kullanım alanıdır. Mide bulantısını yatıştırır ve bağırsak parazitlerini öldürebilir.
Yatıştırıcı etkisi sayesinde, sinirlilik, depresyon, gerginlik ve uykusuzluk durumlarında yardımcı olur. Epilepsi, migren ve boğmacaya karşı da denenmelidir. Geleneksel olarak, anne sütünü arttırmada kullanılır.
Bitki özsuyu, sinek ve böcek ısırıklarının tedavisinde doğrudan ısırılan bölgeye sürülerek kullanılır. Fesleğen ayrıca antibakteriyel özelliğe de sahiptir.
Fesleğenin lezzetli bir baharat olarak her mutfakta bulunması gereği de anımsanmalıdır.

Kullanım biçimi: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış fesleğen, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak içilebilir.

Fesleğen, genellikle tıpta ve aynı zamanda yemeklik maksadıyla da kullanılır. Özellikle Fransa’da tüylü olarak 3 fut (90,4cm “1 fut = 30,4cm”dir) yüksekliğinde yetişir. Dalı, yayvan ve dörtgen biçimindedir, çiçekleri beyaz, yapraklar halka biçiminde dizilmiş sarmal şekildedir, üst tarafı toparlak ve gergin dallıdır. Yaprakların altı gri-yeşil ve siyah noktalı yağ hücreleri vardır. 1inç uzunluğunda ve 1/3inç genişliğindedir. Dokunulduğunda serinlik ve yumuşaklık hissi verir.

Farklı büyüklüklerde birkaç değişik şekilleri vardır. Yaprakları kokulu ve renklidir. Fesleğenin yaprakları çoğunlukla koyu yeşil renktedir. Kıvrık yapraklıdır ve çiçeklerinin kısa iğneleri vardır, kısa yapraklıdır ve kokusu rezeneye benzer.

Kimyasal Maddeler

Fesleğenler, farklı çeşitlerde olduğu gibi kokuları da farklıdır. Çünkü bu şifalı ot, diğerlerine oranla farklı bir sayıda temel yağlar içerir. Tatlı Reyhan’ın, eugenolden gelen güçlü bir karanfil kokusu vardır. Bu kimyasalın kokusu aynı karanfile benzer. Bu narenciyenin kokusu, limonlu reyhan ve misket limonuna benzer. Afrikan mavisi reyhanda keskin bir nane kokusu vardır. Çünkü içerisinde yüksek oranda camphene ve nane ruhu vardır. Meyan fesleğeni anethol içerir ve aynı meyanda bulunan anason kimyasalın verdiği meyanın kokusuna benzer. Ve bu sebeple kimi zaman fesleğene, anason fesleğeni de denilir.

Birçok fesleğeni kokusuyla birbirinden ayıran, oluşumunda yardımcı diğer kimyasal maddeler ve her bir fesleğen türüne özgü olan içeriği :

· cinnamate (tarçınla aynıdır)
· citronellol (citronella, sardunyalar ve güller)
· geraniol (sardunyadaki gibi)
· linalool (bir çiçek kokusu aynı zamanda kişnişteki koku)
· methyl chavicol (tarhunun verdiği koku)
· myrcene (defne ağacı, myrcia)
· pinene ( adı üstünde, kimyasal olarak çam yağının verdiği koku)
· ocimene
· ocimene
· terpineol

sağlık sorunları bakımından

fesleğen, rezene ve tarhun gibi, diğer aromatik bitkilere benzer. İçerdiği Estragole’nin fare ve sıçanlarda kanserojen ve teratogen olarak etkileri biliniyor. Şimdilerde insanlar üzerindeki etkileri, kemirgenler üzerinde 100 - 1000 arasında deney yapılarak, normal olan ve beklenen sonuç alındı. fesleğenin, kanser riskini azalttığı keşfedildi.

Fesleğen, ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Ocimum cinsini oluşturan tek yıllık ve genellikle ılıman bölgelerde yetişen bir bitki türleri.
Yemeklerde kullanılmak üzere tarımı yapılan fesleğenin kökeni Asya'nın dönenceler arasında kalan bölgelerine dayansa da, günümüzde yeryüzünün öteki ılıman bölgelerine de yayılmıştır.
Yetişkin fesleğenlerin boyları genellikle 20 ile 60 cm arasında değişir. Renkleri açık yeşilden koyu yeşile kadar değişen yaprakları yumuşak olup, bir ile beş cm arasında uzunlukta ve bir ile üç cm arasında genişlikte olurlar. Soğuğa karşı çok duyarlı olan fesleğen bitkisi, en çok sıcak, kuru ortamları sever.
Fesleğenin yemeklerde kullanımı
Kurutulmuş fesleğen
Hem taze, hem de kurutularak kullanılan fesleğen, pişirilerek ya da çiğ yenilen yemeklerde yaygın olarak kullanılır. Kendisi pişirildiğinde tadını çabuk yitirdiği için, genellikle yemeklere son anda katılır.
Türk yemeklerinde yaygın olarak kullanılan fesleğen, öteki Akdeniz ülkelerinin ve kökeninin dayandığı güney, güneydoğu Asya ülkelerinin (özellikle de Tayland) yemeklerinde de önemli yer tutar.

Defne


Defne ağacı, bahçeye güzellik verir. Defne yaprağı, yemeklerinize lezzet katar. Defne yağlı sabunu ise cildinizi güzelleştirir

Akdeniz havzasında yetişen defne, her dem yeşil bir ağaçtır. Yaz, kış yaprağını dökmez. Ülkemizin Akdeniz kıyıları başta olmak üzere Ege, Marmara ve Karadeniz kıyıları ile bu kıyıların iç kısımlarında yetişir. Defne, Akdeniz bitki örtüsünün simgesi olan ağaçlardan biridir.

İnsanoğlu ilk çağlardan beri defneyi sevmiş, onun pek çok özelliklerinden yararlanmıştır. Defne, ilk çağlardan beri ekonomik ve sosyal yaşamda önemli bir yer edinmiştir.

Roma İmparatorları ve ordu kumandanları, yaptıkları savaştan galip olarak döndüklerinde Roma'da yapılan törenlerde başlarına defneden yapılmış taç takarlardı. Eski Yunan olimpiyatlarında, yarışları kazanan sporcular, başlarına yine defne dallarından yapılmış taç takılarak onurlandırılırlardı.

Bizim Cumhuriyet bayaramlarında da, Anadolu'nun pek çok yerinde yapılan zafer takları, defne ve mersin dalları ile süslenir.

Ete, balığa defne

Defne, aromatik bir bitkidir. Kokusu çok hoştur. Defne yaprağı yemeklere lezzet verir. Defne yağı, parfüm sanayisinde kullanılır.

Antalya'da 5 yıldızlı pek çok otel, gelen turistlere defne yaprakları ile hazırlanmış banyolar yaptırarak para kazanır.

Et ya da balık pişirirken tencerenin içine iki adet defne yaprağı attığınızda, yemeğiniz bambaşka bir lezzet kazanır. Boğazdaki lüks balık lokantaları kılıç şiş yaparlar. Kılıç şiş hazırlanırken, şiş’e, kuş başı balığın yanı sıra domates, yeşil biber ve defne yaprağı takarlar. Defne yapraklı kılıç şişin porsiyonu 40-50 liradır.


Bizim İzmir ve Mersin limanlarından, ABD veAB ülkelerine her yıl 10 bin ton dolayında kurutulmuş defne yaprağı ihraç edilir. Yurt dışına defne yaprağı yetiştirmekte zorlanan ihracatçılar Orman bakanlığından defne ormanları kurmasını istiyorlar.

Türkiye'nin çuvalla üç otuz parnaya ihraç ettiği defne yaprağının 15 tanesi, İngiliz marketlerinde 1.5 pounda satılır. İngiliz hanımları marketten, kutusunu 1.5 pounda aldıkları defne yaprağı ile yemeklerinin lezzetini artırırlar.

Garlı sabun

Hatay, Kilis, Nizip yörelerinde defne ağacının zeytine benzeyen meyvesinden defne yağı çıkarırlar. Bu yağla yapılan sabuna 'garlı sabun' denir. Pirina yağı (zeytinyağı) ve defne yağı ile yapılan garlı sabun, cilt ve saç sağlığı için çok yararlıdır.

Son yıllarda İstanbul'da Mısır Çarşısı'nda ve Ege ile Akdeniz'in turistik yörelerinde garlı sabun satışları çok arttı. Özellikle AB’li turistler garlı sabunu çok seviyorlar. Eskiden çuvalda, kilosu 3-4 liradan satılan garlı sabun, şimdi lüks karton kutularda, tanesi 2-3 liradan alıcı buluyor.

Defne güzel bir ağaçtır. Bulunduğu bahçenin güzelliğine güzellik katar.

Tavuk, hindi ya da et haşladığınız tencereye iki tane defne yaprağı atıp tadının farkına varın. Mutfağınızda kurutulmuş defne yaprağını eksik etmeyin. Banyoda da garlı sabun kullanmaya başlayın.


• Defne : Terletir, ateşi düşürür. Vücuda rahatlık verir. İdrar ve adet söktürür. İştah açar. Sinir ağrılarını dindirir

• Defne yağı : Lauri expressum Romatizma ağrılarını dindirici ve vücut parazitlerini öldürücüdür. Ayrıca, saç dökülmesini de önler.

• Defne yaprağı : Folium Lauri Terletici, antiseptik ve midevi etkilere sahiptir.

DEFNE DÜNYASI
Geçmiş mitolojik çağlara kadar uzanan defne, güzellik ve güzel kokunun sembolü olarak bilinir. Yüzyıllardır saç dökülmelerine karşı defne yağı, saç diplerine yedirerek kullanılır. Defne saç diplerindeki hücreleri aktive ederek saç tellerinin güçlenmesini, çevre şartları, kimyasal temizleyiciler ve çeşitli nedenlerden kaynaklanan kepeklenmenin azalmasını ve zamanla ortadan kalkmasını, ciltte oluşan ölü derilerin atılmasını hızlandırarak sivilce, kırışıklık, istenmeyen leke ve yağların azalmasını sağlar.
Dünyada en değerli yağların çıkarıldığı defne ağaçları yoğun olarak Hatay yöresinde yetişmektedir. Bu yörede çıkarılan, antiseptik özelliğine sahip defne yağları, Avrupa ve Amerika ülkelerine ihraç edilmekte, bu ülkelerdeki ünlü firmalarca, ilaç ve kozmetik ürünlerinde kullanılmakta ve bu ürünler dünyanın dört bir yanında en pahalı kozmetik ürünler arasında beğeni ile talep edilmektedir. Ayrıca Avrupa ve Amerika'daki ünlü güzellik salonları defne yağı ve yaprağından yapılan kremleri kas gevşetici olarak kullanmaktadır.

Defne ve Defne Sabunun Özellikleri Nelerdir?

Defne, mucize bitki olarak da biliniyor. Defne meyvelerinden elde edilen yağın antiseptik özelliği var. Defne sabunu da işte bu yağdan üretiliyor.

Hakiki defne sabunu, saç dökülmesi ve kepeklenmeye karşı etkili bir ürün. Ayrıca cilde de çok faydalı. Antiseptik özelliğinden dolayı tüm vücut parazitlerine ve mantar hastalığına karşı da faydalı bir ürün olan defne sabununun diğer faydaları ise şöyle sıralanıyor:

- Varisleri rahatlatıyor
- Ergenlik sivilcelerine, saç diplerindeki yara ve tahrişlere karşı çok iyi geliyor
- Derideki gözenekleri açıp rahatlatıyor
- Doğal kokusu ve antiseptik oluşundan dolayı evdeki dolaplarda kullandığınızda haşere barınmasını engelliyor.

Defne yağında klorofil bulunuyor. Bu nedenle sabun, açık kahverengi-yeşil arasında bir renkte oluyor. Sabun kurudukça rengi biraz daha açılıyor.

Sadece rengine veya kokusuna bakarak bir sabunun defne sabunu olduğunu söylemek gerçekten zor. Çünkü piyasada defne esansı ile yapılan birçok sabun bulunmakta ve bunları gerçeklerinden ayırmak kolay değil.

Yerel dilde "gar" ve "har" olarak da adlandırılan defnenin sabun olmaya giden yoldaki macerası da çok ilginç. Üretim; sızma zeytinyağı, defne yağı, sabun tuzu ve su karışımının kazanlarda odun ateşinde kaynatılmasıyla başlıyor. Binlerce yıllık geleneksel tekniklerle kaynayan zeytinyağı kazanlarına, sulandırılmış sabuncu sodası ilave ederek kaynatma işlemi devam ediyor. Sonunda zeytinyağı, sabuncu sodasının etkisiyle sabunlaşmaya başlıyor.
Ertesi gün kazanlar tekrar odun ateşiyle kaynatılırken, gerekli miktarda doğal kaya tuzu ilave ediliyor. Sonrasında sabunlar soğumaya bırakılıyor. Sabunlar henüz sıvı halde iken kovalarla tavlalara dökülüyor ve bir gece kurumaya bırakılıyor. Sabun dolu tavlalar iyice sertleşmeden yüzeyleri düzleniyor. Boyalı iplerle kesilecek yerler işaretleniyor. Özel bıçaklarla işaretli yerlerden yatay ve dikey sıralar halinde kesiliyor. İşte defne sabunlarının biraz yamuk şekilli olmasının bir sebebi de bu. Çünkü sabunlar, tamamen el emeği ile üretiliyor.

Defne yaprağı

Diğer adları
Defne / Defne yağına akdeniz bölgesinde tehnil yağı denir / nehtel / tahnal / tefrün / tenyel / Latince: laurus nobilis / laurel / laurier/ İng: Sweet Laurel - Bay leaf / Farsça: Barg bu / Fransızca: Laurier / Arapçası: rend gar habbül- gar şecerül-ğar



Defne Bitkisi:

Anavatanı Asya olan Defne, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Türkiye gibi Akdeniz kıyılarına sahip ülkelerde fazla olarak görülür. Akdeniz makisinin karakteristik bir ağacıdır. Yeşil olan hiç dökülmeyen aromatik kokuya sahip yaprakları et, balık, çorba ,balık vs yemeklerde koku vermek için kullanılır. Avrupa'da zeytinyağında konserve edilen mantarların içine mutlaka birkaç defne yaprağı konulur. Defne yağı taze meyvelerden ve yapraklarından elde edilir. Kaynatıldıktan sonra ezilip süzülerek yağı alınır. Tıbbi olarak da kullanılır. Fazla kullanılmamakla beraber meyvesi güzel bir baharattır. Defne sabunu da defne yağından elde edilen bir üründür. Taze meyvelerden ve yapraktan kaynadıktan sonra ezilip alınan yağdan elde edilir. Mikrop öldürücü etkisinden dolayı faydalıdır. Hatay yöresinde halen yapılır ve kullanılır. Gebelik durumunda defne kullanılmamalıdır. Yukarıda açıklaması yapılan, ülkemizin birçok yerinde yetişen Akdeniz defnesi (L. nobilis) dışındaki diğer defne türleri zehirlidir.

Tıbbi özelikleri:

Yorgunluk, bronşit, uyutucu, mikrop öldürücü, hazım ettirici, spazm çözücü, mide bağırsak gazı söktürücü, idrar söktürücü, nefes açıcı, terletici, hazmettirici ve uyarıcı özelliği vardır. Soğuk algınlığı sebebiyle meydana gelen kırgınlık, romatizma, ağrılarına faydalıdır. Hamilelere yasaktır. Ağrıların sebeplerini doktora baş vurarak muhakkak öğrenin.

Önerilen kullanım şekli
*Defne yaprakları keskin kokusu ile ağızda çiğnenirse ağız kokularını yaraları giderir. Baharlı lezzeti ile sindirim salgılarını arttırır.

*Diş ağrısını dindirmek için 2-3 yaprağını sirke ile kaynatıp dişe gargara yapın.

*100 gr defne yaprağı 1 litre suda kaynatılarak günde 1-2 fincan içilir.

*Meyvesinin iki tanesi dövülür, yenirse sancının her çeşidini keser. Bağırsak ağrısını dindirir. Sonra sebebini öğrenmek için doktora baş vurun.

*Meyveleri idrar söktürücü ve romatizma ağrıları gidericidir.

*Güneşte kurutulmuş meyve ve yaprakları toz haline getirilir. Her türlü zehirli hayvan ısırığı, arı sokmasında faydalıdır.

*Defne sabunundan mikrop öldürücü özeliğinden dolayı cilt mantarlarında, saç dökülmesini yavaşlatmak için kullanılır.

*4 avuç dolusu defne yaprağı 1 kuvvet kaynar suya suya atılarak ılınınca bu su içinde 1 saat oturup banyo olarak da uygulanabilir. Bu banyo soğuk algınlığı sebebiyle meydana gelen her türlü ağrılara ve bayanlarda adet zamanı sancıları ile basit vajinal akıntılarda faydalıdır. Bedeni uyarır zindeleştirir.

*Bitkinin meyvelerinden yapılmış olan defne yağı, bedende anjin, (boğaza haricen sürülür) romatizma, sinüzit nedeniyle ağrıyan yerlere sürülerek rahatlama sağlanır.

*10gr defne tohumları balla macun yapılır. Kaşık kaşık yenir. Baş ağrısına, romatizmaya nefes darlığına iyi gelir.

*Çay olarak içmek için 5 bardak kaynar suya 2-3 yaprak atılır. 2-3 dakika kaynatılır. 10 dakika beklenir. Yemekten sonra veya yemek araları günde 2-3 fincan içilir.

*Hazmettirici ve uyku için 3 bardak suya 2 yaprak konur 3 dakika kaynatılır. Akşam yemeğinden sonra 1 fincan içilir.

*4 bardak suya 5-10 gr meyve atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 10 dakika bekletilir. Günde 3 kere 1 er fincan içilir.

*Anjin, ağız ve yaraları için 4 bardak suya 5 yaprak konur. 3-4 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendirilir. Gargara yapılır, sinüzit ağrılarının bulunduğu yere kompres yapılır.

*Defne yağı romatizma ağrılarda sürülür.

*Defne sabunu saç dökülmesini yavaşlatır. Deri mantarlarına etkilidir.

*Bir-iki adet taze defne yaprağı fasulye, mercimek, nohut, pirinç gibi kuru yiyeceklerin içine konursa onların kurtlanmalarını önler.

*Et balık yemeklerine güzel koku verir. 2-3 günlükse de bayatlığını alır .

22 Eylül 2009 Salı

Çörek Otlu Mantar Tedavisi

Yapılan bir çalışma Phytother Res Dergisinin 2003 Şubat sayısında yayınlanmıştır. Bu çalışmada kandidiyasiz (candıda albıcans) hastalığına yakalandırılan fareler çörek otu özüyle tedavi edilmiştir. Araştırmacılar candida albicans mantarlarının gelişiminde çok büyük oranda gerileme olduğunu görmüşlerdir. Dr. Ağa Han araştırmasının sonunda şöyle demiştir: "Bu çalışmanın neticesi, çörek otunun mantarların tedavisinde faal olduğunu ortaya koymaktadır.

Çörek Otu Mikropları Temizlermi

Çörek otunun mikroplara olan etkisini incelemiştir. Doktor, gram pozitif boyadan 16, gram negatif boyadan 6 çeşit üzerinde incelemede bulunmuştur. Bunun neticesinde bazı mikrop türlerinin çörek otu özüne karşı olumlu cevap verdiği ortaya çıkmıştır.

Çörek Otu Kanı Sulandırırmı

Çörek otu yağının pıhtılaşma faktörlerine karşı etkisini ortaya koymuştur. Denek fareler çörek otu yağı ihtiva eden unla beslenmiştir. Araştırmacılar normal unla besledikleri farelerle bu fareleri mukayese etmişlerdir. Ortaya çıkan sonuç pıhtılaşma faktörlerinde bazı değişikliklerin görüldüğüdür.

Farelerin kanında fibrinojen maddesinin yükseldiği görülmüştür ve prothrombin zamanı uzamıştır. Bu da bize çörek otu yağı kullanarak farelerde kanı pıhtılaştıran faktörde değişiklikler meydana getirme imkanı olduğunu göstermektedir. Ancak bu konuda da insanlar üzerinde deney yapılmasına ihtiyaç vardır.

Çörek Otu Romatizmayı Tedavi Edermi

Romatizma hastalığına yakalanmış olan kimselerde mafsal iltihabının hafifletilmesinde çörek otu ne gibi bir rol oynamaktadır? Doktorlar tarafından bilinen vücutta fagostik hücrelerin (macrophages) ürettiği bir madde olduğu ve bu maddenin nitric oxsid adını aldığı bilinmektedir.

Bu madde iltihap olayında arabulucu bir rol oynamaktadır. Araştırmacılar çörek otu özünün nitric oxsid üretimini yavaşlattığını tespit etmişlerdir. Belki bu, çörek otunun eklem iltihaplarını hafifletmedeki rolünü açıklayabilir.

Demmam Kral Faysal Üniversitesinden Dr. el-Ğâmidî'nin J Ethno Pharmacol Dergisinin 2001 sayısında yayınlanan bir araştırmasına göre çörek otunun eklem iltihaplarına karşı yatıştırıcı bir etkisi bulunmaktadır. Bu özellik çörek otunun bu etki mekanizmasını anlamak için daha fazla çalışma yapılmasına kapıyı aralayacaktır.

Çörek Otu Tansiyon Düşürürmü - Çörek Otunun Tansiyona Etkileri

Çörek otu özü ile tedavi edilen farelerde tansiyon yüksekliği ortalama olarak % 22 oranında düşerken nidilat hapı verilerek tedavi edilen farelerde % 18 oranında düştüğü görüldü. (Nidilat, tansiyon düşürücü etkisi bilinen meşhur bir haptır.) Çörek otu ile tedavi edilen farelerde idrar miktarı artmıştır. Çörek otu, binlerce yıldır bütün dünyada hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Latince Nigella Sative olarak isimlendirilen çörek otunun tedavi ettiği hastalıkları ve insan sağlığına olan faydalarını bu yazımızda detaylı olarak ele alacağız. Bu yazıyı okuduktan sonra belki de varlığından haberdar bile olmadığınız çörek otunun o muhteşem gücü karşısında siz de şaşırıp kalacaksınız. En baştan söylemeliyim ki, bu yazıda yer alan bilgiler kulaktan duyma hurafeleri içermez. Bu yazıyı onlarca yabancı kaynağı tarayarak hazırladık.

Dünya çapında çörek otuyla ilgili olarak bilim adamlarının yaptığı çalışmaların sonuçlarını görünce en az benim kadar şaşıracağınızdan hiç şüphem yok. Çörek otunu bu kadar değerli kılan şey, tabii ki içerdiği vitamin ve minerallerdir. İnsan sağlığına şaşırtıcı şekilde sağladığı katkı ve hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanılan çok zengin ve güçlü vitamin ve mineraller şu şekildedir; Vitamin olarak A, H, C, B1, B2 ve B6 içerir. Mineral olarak ise; selenyum, çinko, magnezyum içeren çörek otunun içerdiği en önemli bileşim ise thymol türevidir.

Aktif madde olarak thymoquinon, uçucu olmayan yağlar ve nigellon içeren çörek otu bunların yanı sıra, palmitik asit, linoelik asit, oleic asit, sodyum, potasyum, kalsiyum, çinko, demir ,magnezyum, bakır, fosfor ve selenyum, A vitamini, B vitamini ve C vitamini içerir. Thymoquinone, çörek otunun önemli bir bileşeni olarak, birçok hastalık için şifa kaynağıdır.

Bronşit, alerji, artrite, astım, romatizma gibi hastalıkların şiddetini azaltıcı, kan şekeri düşürücü ve ürik asit azaltıcı etki sağlar. Çörek otunda ortalama %38 karbonhidrat, %35 çeşitli yağlar, %21 albümin bulunmaktadır. Geriye kalan %6’lık kısım ise, birbirinden farklı yüze yakın maddeden oluşur.

Çörek Otu Kolesterol İlacımı

Bu da bize çörek otu yağının insanlarda kolesterol ve kan şekeri düzeyini düşürmekte etkin olabileceği izlenimini vermektedir. Fakat bu konuda insan denekler üzerinde daha fazla laboratuar çalışması yapmaya ihtiyaç vardır.Dr. Muhammed Dahâhınî'nin 2000 Eylül'ünde bir Alman dergisinde yayınlanan çalışması, çörek otu yağının farelerde kolesterol ve trigliserit düzeyini düşürdüğünü ortaya koydu.

Çörek Otu Antioksidanmı

60 fare üzerinde gerçekleştirildi deneyde birçok fareye karın zarından (periton) girerek çörek otu yağı verildi. Bu deney 45 gün sürdürüldü. Deney neticesinde araştırmacılar çörek otu yağının lipid peroxidation düzeyini düşürdüğünü, buna karşılık antioksidan maddeleri arttığını tespit ettiler. Bilindiği üzere antioksidan maddeler, vücudu birçok dokuda tahribat oluşturan ve damar sertliği, kanser, bunama ve benzeri birçok hastalığa yol açan serbest radikallerin etkisinden korumaktadır.

Çörek Otu Kalp Ve Damar Hastalıkları

Bilginler hastaya vitamin (folikasit, vitamin B 6, vitamin B 12) verilmesinin kandaki homocysteine düzeyini düşürdüğünü göstermiştir. Buradan hareketle araştırmacılar, Kral Suud Üniversitesinde (Suudi Arabistan) çörek otunun kandaki homocysteine düzeyine olan etkisini incelemişlerdir.


Yapılan bu çalışma 2004 ocağında Int J Cardiol Dergisinde yayınlanmıştır.Homocysteine maddesinin kandaki yüksekliği trigliserit, kolesterol ve vücuda zararlı oksidan maddelerin düzeyinin yükselmesine yol açmaktadır. Araştırmacılar çörek otu özünün homocysteine düzeyinin yüksekliğine eşlik eden zararlı maddelerin azalmasına yol açtığını görmüşlerdir. Bu, çörek otu yağının homocysteine düzeyinin yüksekliği ile ona eşlik eden kan yağlarının yükselmesi neticesinde meydana çıkan zararlı etkilerden kalbi ve damarları korumasının mümkün olduğu anlamına gelmektedir. Hiç kuşkusuz bu alanda daha fazla araştırma yapmaya ihtiyaç vardır.

Araştırmacılar bir hafta boyunca otuz dakika süreyle bir grup fareye çörek otunda bulunan anti enflamatuardan 100 mg. vermişlerdir. Bunun neticesinde anti enflamatuar özelliğin kanda homocysteine maddesinin yükselmesine karşı etkili olduğunu tespit etmişlerdir.

Çörek Otu Böbrek Hastalıkları Tedavisi

Çörek otundaki anti anti enflamatuar özelliğin böbrek rahatsızlığına olan etkisi üzerine bir çalışma yapmışlardır. Doxorubicin maddesi vasıtasıyla fareler üzerinde yapılan çalışmada anti enflamatuar (çörek otundaki etkin özellik) idrar yoluyla protein ve albümin atımını yavaşlattığı tespit edilmiştir. Ayrıca çörek otunun böbrekte meydana gelen olumsuz etkileri yavaşlatan anti oksidan madde içerdiği görülmüştür. Bu da anti enflamatuar özelliğin böbreği hasta olmaktan koruyan bir rolünün olabileceğini göstermektedir.

Çörek Otlu Mide Hastalıkları Tedavisi

Çörek otu yağı veya (içindeki etkin özellik) anti enflamatuar ile tedavi etmişlerdir. Yapılan deney, bu iki maddenin mide zarını tahriş edici etkenlerden veya mideye zararlı yaralardan koruduğunu açıkça ortaya koymaktadır.İskenderiye Üniversitesinde görevli ve çörek otu alanında uluslararası üne sahip büyük uzman Dr. Muhammed ed-Dahâhınî bu konuda bir çalışma yapmıştır. Dahâhınî, fareler üzerinde yaptığı çalışmada çörek otunun alkolün sebep olduğu tahrişlerden mide zarını koruyucu etkisini incelemiştir. Bu araştırma neticesinde çörek otu yağının alkolün sebep olduğu mide tahrişlerine karşı etkin koruyucu bir tesiri olduğunu ortaya koymuştur.

Çörek Otuyla İshal ve Nefes Darlığı Tedavisi

Çörek otu özünün nefes borusunu genişletici ve adalelerini gevşetici (spasmolytic) etkisini öğrenmek için laboratuar çalışması yapmıştır.Yapılan çalışma, çörek otu yağının kalsiyum salgılanmasını engelleyerek adaleleri gevşetici ve nefes borusunu açıcı bir etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Bu da çörek otunun şifalı bitkiler alanında bilinen etkisini açıklayan kuralı vermektedir.

Çörek Otunun Nefes Darlığına Katkısı

Suud Üniversitesinden araştırmacılar çörek otu yağının antı enflamatuar etkisini kobay olarak kullandıkları Hint domuzunun (Guinea Pig) nefes borusu (Trachea) üzerinde araştırmışlardır. Araştırma neticesinde anti enflamatuar etkinin nefes borusu adaleleri üzerinde gevşetici bir role sahip olduğunu görmüşlerdir. Bir başka ifadeyle çörek otu yağının anti enflamatuar özelliğinin nefes borusu adalesini genişlettiği ortaya çıkmıştır. Bu da nefes darlığının tedavisine yardımcı olmaktadır.

Çörek Otu Ve Alerji

Bu alerjik hastalar, çörek otu yağı ihtiva eden kapsüllerden günlük 40- 80 mg. arası verilerek tedavi edilmişlerdir.Hastalardan bu deney süresince özel ölçüm araçlarıyla kendilerindeki belirtileri kaydetmeleri istenmiştir.İmmunglobilin- E (IgE) ölçümü gibi laboratuar tetkikleri ile hastaların akyuvar sayısı, cortizol hormon düzeyi, iyi huylu (HDL) ve kötü huylu (LDL) kolesterol düzeyleri ölçülmüştür. Yapılan çalışmalar astım veya alerjik burun iltihabı ya da egzama hastalığına yakalanmış kişilerde belirtilerin iyiye doğru gittiğini ortaya koymuştur. Bu hastalarda trigliserid düzeyi hafif miktarda düşmüş, buna karşılık faydalı kolesterol düzeyi açık biçimde yükselmiştir. Diğer yandan da cortizol veya lenfositlerde kayda değer bir etki görülmemiştir.

Çörek Otu Şeker Hastalığından Korurmu

Türkiye 100. Yıl Üniversitesinden araştırmacılar şeker hastalığına yakalattıkları 50 fare üzerinde deney yapmışlardır. Bunu farelere karın zarından (periton) girerek streptozotocin maddesi vererek yapmışlardır. Bundan sonra fareler iki gruba ayrılmıştır. Birinci gruba otuz gün süre ile her gün karın zarından (periton) uçucu çörek otu yağı verilmiştir. Diğer gruba ise çörek otu yağı içermeyen tuzlu bir sıvı verilmiştir. Araştırmacılar şeker hastalığına yakalanmış farelerde çörek otu yağının kanda şeker oranını düşürdüğünü ve insülin miktarını arttırdığını tespit etmişlerdir. Ayrıca çörek otu yağı insülin salgılanmasından sorumlu pankreasta beta hücrelerini harekete geçirip, çoğaltmıştır. Bu da çörek otunun şeker hastalığının tedavisinde yardımcı olabileceğini ortaya koymaktadır.

Japonya'da yapılıp 2002 Aralığında Ress Vet Sci Dergisinde yayınlanan bir çalışmada araştırmacılar çörek otu yağının şeker hastalığına yakalandırılan farelerde insülin salgısını arttırdığını tespit etmişlerdir. Deney farelerinde çörek otu yağı kanlarında şekerin düşmesine yol açmıştır.

Çörek Otu Kolon Kanserinden Korurmu

Mısır Tanta Üniversitesinden araştırmacılar bu soruya cevap vermeye çalışmış ve araştırmalarını 2003 Şubatında Nutr Cancer Dergisinde yayınlamışlardır. Araştırmacılar 45 fareye kolon kanserine yol açan kimyasal madde vermişler, 30 fareye de ağız yoluyla çörek otu yağı içirmişlerdir. Deneyin yapılmasından on dört hafta sonra çörek otu yağı verilen farelerde kolon, karaciğer veya böbrek üzerinde herhangi bir kanserli değişiklik olmadığını görmüşlerdir. Bu da bize çörek otunun uçucu yağının kolon kanseri oluşumunu engellemedeki gücünü göstermektedir.

Çörek Otu Meme Kanserinden Korurmu

Mississipi Üniversitesinde yapılan ve Bio Med Sci Instrum Dergisinde 2003 yılında yayınlanan bir çalışmada araştırmacılar çörek otu özü kullanmanın meme kanseri hücrelerini yavaşlatmadaki etkisini ortaya koymuşlardır. Bu çalışma bu alanda daha fazla çalışmanın kapısını aralayacak niteliktedir.

Çörek Otu Karaciğer Kanserinden Korurmu

Sri Lanka Kelaniya Üniversitesinden uzmanlar diethylnitrosamine vererek karaciğer kanseri oluşturdukları 60 fare üzerinde araştırma yapmışlardır. Bu farelerden bir grubuna çörek otundan bir karışım verilirken, diğer gruba sadece ot verilmiştir. Daha sonra araştırmacılar bu fareleri on hafta süreyle izlemeye almışlar ve deney farelerinde karaciğer dokusunu inceledikten sonra kanser etkisinin şiddetinin çörek otu karışımı ile tedavi edilen farelerde daha az olduğunu ortaya koymuşlardır. Araştırmacılar buradan bu çeşit maddelerin karaciğeri kanserojen etkilerden korumada payı olduğu sonucunu çıkarmışlardır.

Çörek Otu Ve Karaciğer

Bilindiği üzere çörek otu yağı, karaciğeri bazı zehirli türlere karşı koruyucu bir etkiye sahiptir. Çörek otunun halk tarafından karaciğer hastalıklarında şifalı bitki olarak kullanılmakta olduğunu da bilmekteyiz.

Bundan dolayı Demmam Kral Faysal Üniversitesinden Dr. el-Ğâmidî, yaptığı bir çalışmada çörek otu çözeltisinin fareler üzerinde karaciğeri carbon tetrachloride adındaki zehirli maddeye karşı korumadaki etkisini ortaya koymuştur.

Bu araştırma 2003 Mayısında Am J. Clin Med Dergisinde yayınlanmıştır. Yapılan çalışma göstermiştir ki çörek otu çözeltisi, karaciğer üzerine carbon tetrachloridin zehirli etkisini azaltıcı bir sonuç vermektedir.

Çörek otu verilen farelerde karaciğer enzim düzeyi daha düşük çıkmıştır. Bunun yanında karaciğer dokusu üzerine zehirli maddelerin etkisi ise daha az görülmüştür.

Bir başka araştırma 2003 Eylül'ünde Phytother Res Dergisinde yayınlanmıştır. Bu makalede araştırmacılar carbon tetrachloride gibi zehirli maddeler verilen farelerde çörek otu tedavisi neticesinde karaciğer tahribatının daha az olduğunu ortaya koymuştur.

Çörek Otunun Faydaları

Çörek otu, son iki yıldan bu yana daha önce görmediği kadar bir ilgiyle karşılaşmıştır. Bu konuda zaman zaman bazı çalışmalar yayınlanmıştı. Ancak geçen son iki yıl zarfında güvenilir uluslar arası dergilerde onlarca ilmî araştırma yayınlandı. Bu araştırmaların büyük bir kısmı hayvanlar üzerinde yapılmışsa da çörek otunun faydası üzerine gerek doğuda ve gerekse batıda yayınlanan araştırmaların insanı hayrette bırakacak sayıda çok olması ve çeşitliliği gerçekten ilgi uyandırmaktadı r . Hz. Peygamber ( s.a.v) "Size çörek otunu tavsiye ediyorum. Çünkü onda ölüm hariç her derdin devası bulunmaktadır" buyururken nasıl uyandırmaz ki! Gerçekten laboratuar araştırmaları, çörek otunun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve buna bağlı olarak vücudu tahrip eden mikroplara ve virüslere karşı gücünü, ayrıca kansere karşı direncini artırdığını ortaya koymuştur. Bugün A merika'nın en büyük enstitüsünde Dr. Ahmed el-Kâdî ve Dr. Üsame Kandil ileri safhadaki kanser ve aids hastalarına bala katılmış çörek otu vermektedirler.

Londra Kings College Üniversitesinde yapılan bir çalışma 1997 yılında yayınlandı. Yapılan araştırmada çörek otunun iki çeşit yağ ihtiva ettiği ortaya kondu. Bunlar % 0.45 oranında anti enflamatuar (iltihap önleyen) özelliğe sahip olan uçucu yağ, diğeri ise % 33 oranında sabit yağdır.

Araştırmacılar çörek otunun uçucu yağının romatizma gibi, eklem hastalıkları iltihabını hafifletmede etkin olduğunu ortaya koymuşlardır.

Londra Kings College Üniversitesinde yapılan bir araştırma, çörek otunun bazı mikropların etkinliğini yavaşlattığını ve iltihap oluşmasını engelleyici bir özelliğe sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Çörek otunun nefes darlığı ve solunum yolları iltihabının tedavisinde faydalarına işaret eden bir araştırma yapılmıştır. Bir başka araştırmada çörek otu özünün meme, prostat, cilt kanseri gibi bazı kanser türlerinde kanser hücrelerinin gelişmesini yavaşlatmayı başardığı ortaya konmuştur. Bir başka araştırma çörek otunun fagositik (phagocytic) hücrelerinin candida albicans adındaki bir çeşit mantar türünü yutma gücünü arttırdığını ortaya koymuştur.

Bu makalede bu alanda yayınlanmış yeni çalışmalardan birkaçına değinmek istiyoruz.

Çörek Otu Kullanımı

Doğu ülkelerde yaygın bir şekilde yemeklerde lezzet verici bir baharat olarak kullanılırdı. Mısırlılarda yaygın olarak ekmeklerinde kullanırlardı ve bereketli bir besi olduğuna inanarak, keke benzer şekerlemelerine çörek otu koyarlardı. Hindistanda, aynı zamanda haşaratlardan uzak tutmak için, çamaşırlarının arasına çörek otu koyarlardı. Ve oranın yerli doktorları, çörek otunu tıbbi olarak, karın gazı giderici, hazımsızlık ve bağırsak hastalıkları tedavisinde kullanırlar.

Çörek otu 2000 seneden daha uzun bir zamandır Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerinde doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. 1959 yılında ed-Dahahnî ve arkadaşları çörek otu yağından Nigellone bileşimi elde etmişlerdi. Çörek otu çekirdekleri içeriği %40 oranda sabit yağ, %1,4 oranında uçucu yağlar, %15 oranında aminoasitler, protein, kalsiyum, demir, sodyum ve potasyumdan meydana gelmiştir. İçeriğindeki en önemli diğer bileşimler ise thymoquinone, dithymoquinone, thymohydroquinone ve thymol’dur. Çörek otunun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi 1986 yılında ABD’de Dr. El-Kadı ve ekibinin araştırmaları sonucu ortaya çıktı. Bu araştırmayı dünyanın çeşitli bölgelerinde bu bitki ile ilgili farklı araştırmalar izledi. Dr. El-Kadı çörek otunun bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi olduğunu tespit etti: Yardımcı T-hücreleri ortalama %72 oranında, doğal savaşçı hücrelerin başarı oranı ise %74 oranında artmıştır. Bazı modern çalışmalar da Dr. El-Kadı’nın araştırma sonuçlarını desteklemektedir:

Medical Immunity Dergisi’nin Ağustos 1995 sayısında, çörek otunun insan vücudunda bulunan lenf hücreleri ve akyuvarlardaki çoklu kök hücrelerin faaliyeti üzerindeki etkisinden söz edilmiştir. Bu derginin Eylül 2000 sayısında laboratuar fareleri üzerinde yapılan deneylerden hareketle çörek otu yağının cytomegalo virüsüne (CMV) karşı koruyucu etkisi olduğundan söz eden bir araştırma yayımlanmıştır. Çörek otu yağı anti virüs olma özelliği bakımından araştırılmış, virüse yakalanılan erken dönemde kazanılan bağışıklık ölçülmüş, katil hücrelerin sınırlandığı görülmüştür.

Avrupa’da yayınlanan Kanser Dergisi Ekim 1999 sayısında fareler üzerinde yapılan araştırmalarda thymoquinone bileşiminin mide kanserine etki ettiğine dair bir makale yayınlamıştır. Kanser Karşıtı Araştırmalar Dergisi’nin Mayıs 1998’de yayınladığı makalede ise çörek otu özünün kanserli tümörlere karşı etkili olduğundan söz edilmiştir. Medical Ethanol Dergisinin Nisan 2000 sayısında çörek otu çekirdeklerinden elde edilen ethanolün bağışıklık sistemi üzerindeki yüksek tesirlerinden bahsedilmiştir. Tıbbî Bitkiler Dergisi’nin ise Şubat 1995 sayısında çörek otu yağının ve thymoquinone bileşiminin beyaz kan hücreleri üzerindeki etkisi ele alınmıştır. Bu alanda daha birçok araştırma bulunmaktadır.

Çörek Otu

Bu bitki biraz sert, dimdik, dalları ayrık ve tanelidir. Yapraklarının dipleri gri-yeşil ve çiçeklerin ucu gri-mavi ve gerisi yabansıdır. Tohum damarları dişlidir. Biraz küçük olmasıyla beraber tohumları dolgun ve basıktır. Geneli 3 köşeli olmak üzere iki tarafı yassı ve bombeli bir şekildedir. Siyah veya kahverengi haricinde, beyaz olanın içerisi yağlı ve dayanıklıdır. Hint cevizine benzer hoş, güzel bir kokusu ve keskin baharatlı bir tadı vardır.

1 Eylül 2009 Salı

Ceviz


Bilimsel çalışmalar sonucunda cevizin damar koruyucu, ishal kesici, cildi temizleyici, siğil giderici, hipoglisemik, antifungal (mantar hastalıkları tedavisi), antiviral (virüs infeksiyonlarına karşı olan etki), tümör engelliyici özelliklerinin olduğu belirlenmiştir. Ceviz kanın pıhtılaşmasını önler, kan dolaşımını düzenler, kan pıhtılarını bozar, antialerjik özellik gösterir, karaciğer fonksiyonlarını düzenler, protein sentezini teşvik eder, serum kolesterolünün azalmasını sağlar, bağışıklık fonksiyonları korur ve anormal antikor oluşumunun engeller. Son epidemiyolojik çalışmalar, sert kabuklu meyvelerin kalp-damar hastalıklarının neden olduğu ölüm oranlarını azalttığını ve bu etkinin, yaş, egzersiz, sigara, alkol, diyetteki yağ oranı, lif, meyve, sebze ve vitamin E ile ilişkili olduğunu göstermektedir.

Amerikan Kolejinin Kardiyoloji gazetesinde, yeni yapılan bir araştırma yayınlandı:
“Yemeklerden sonra ceviz yemek, vücuttaki sağlığa zararlı yağları ve kan damarlarındaki yağların bozucu etkilerini azaltabiliyor.” Barcelona Hastanesi Kliniğinde yapılan araştırmalarda, çalışmayı 24 katılımcı yürüttü. Yarısı normal kolestrol seviyesinde, diğer yarısının da orta ölçünün daha yüksek düzeyinde kolestrolü vardı. Bir haftada her bir gruba, salam ve peynir olmak üzere yağ oranı yüksek iki besin yedirildi. Bir öğün yemek boyunca araştırmacılar yemeğe 5 çay kaşığı zeytin yağı ekledi. Araştırmacılar haftanın sonuna kadar, diğer öğüne 8 kabuksuz ceviz ilave ettiler.

Testler sonrasında, yüksek doymuş yağ oranı olan yemeklerde, zeytin yağı ve cevizlerin atardamarlardaki tehlikeli iltihap ve oksitlenmeyi her öğün sonrasında azaltmaya yardımcı olduğunu görüldü. Buna rağmen cevizler zeytin yağından farklıdır. Ceviz, aynı zamanda atardamarların, elastikiyet ve esnekliğini korumaya yardımcı olur. Eşit olarak daha yüksek kolestrolü olan katılımcılarda, cevizin bunlara yardımcı olduğu görülmüştür.

Araştırmacıların öncüsü olan Dr. Emilio Ros, cevizlerin koruyucu etkileri olduğunu, çünkü bu sert kabuklu yemişin içerisinde ALA ve yüksek antioksidanlar *( serbest radikallerin hasarına karşı koruyucu maddelerdir. Bunlar bazı endojen enzimler, vitaminler “E,C, beta-karoten” ve minerallerdir), bitkiye dayalı omega 3 yağ asidi *( çoklu doymamış esansiyel yağ asidi. En çok balık yağında bulunur. Trombojenik ve inflamatuar cevabı baskılarlar) bulunduğunu söylemiştir. Cevizler aynı zamanda vücudu korumak için kullanılan bir amino asit* ( asidik ve bazik özelliklere sahip, NH2 ve COOH grubu içeren organik asittir. Makro besin öğelerinden proteinlerin en küçük yapı taşıdır. Aromatik a.a., tirozin, triptofan, methionin ve fenilalalinin oluşturduğu alt grup. Ağır karaciğer yetmezliğinde kan düzeyleri artar, dallı zincirli a.a. (branched chain a.a.) valin, lösin ve izolösin ismindeki amino asitlerin bulunduğu alt grup. Kas dokusunda metabolize edildikleri için ciddi stresteki hastalarda, travma ve sepsiste kullanılmaları önerilmektedir) olan arjinin, *( esansiyel olmayan bir amino asit. Proteinlerin hidrolizi ve sindirimi ile üretilir. Malbeslenme, stres, ağır travma gibi durumlarda esansiyel olur) ve nitrik oksit *( sindirilen organizmaları öldürmede, güçlü mikrobisidal ajan olarak makrofajlarda işlev gören, geniş aralıklı aktiviteye sahip bir biyolojik etkili molekül) içermektedir. Ceviz, kan damarlarının esnekliğini korumak için de gereklidir.

Yetiştirme ve kullanımı
Dünyada kereste üzerine, ticari anlamda türünün en önemli maddesi, Juglans regia(ceviz)’dir. Ceviz, başlıca yetiştirilen bir kerestedir. Bu türün yetiştirilme koşulları genellikle ılıman bölgelerde sağlanır.

Araştırmaların gösterdiği üzere, ceviz, (ekim alanına) ekildiğinde Elaeagnus × ebbingei gibi içeriğinde bir nitrojen tespit edilmiştir. Ağacının canlılık etkisi verebildiği ve birkaç araştırmanın sonuçlarına göre %30 oranında çevre ölçümü ve yüksekliğinde artış görülmüştür *(Hemery 2001).

Fındık ve ceviz gibi sert kabuklu yemişler yetiştirileceği zaman, ekilecek yerler tozlaşmanın amacına uygun olarak dikkatle seçilmelidir. Bununla beraber bazı ekinler “bereketli özellikleriyle” pazarlanır. Ceviz gibi sert kabuklu yemişler tozlaşma gibi ortak bir farklılıkları olduğundan genellikle diğer yemişlerden daha iyi pazarlanmaktadır.

Ceviz yemek için 10 neden
Alzheimera, uykusuzluğa, kolesterole bire bir...

Kolesterolden hiperaktiviteye, Alzheimer’dan uykusuzluğa, diyabetten felçe kadar her derdin çaresi mucize bitki cevizde gizli.

Kahramanmaraş Ziraat Fakültesi Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sütyemez ve Yrd. Doç. Dr. Muharrem Ergun cevizin insan sağlığına faydaları konusunda bir rapor hazırladı. Dünyada ve Türkiye'de 10 yıldır yapılan klinik ve bilimsel çalışmaların sonuçlarına dayanılarak hazırlanan raporda, cevizin faydalarıyla ilgili olarak şunlar kaydedildi:

1-Cevizdeki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor. Kolesterol seviyesini düşürüyor, kalp atışlarında düzensizliği önlüyor.

2-Cevizdeki fitosteroller, kalın bağırsak, göğüs ve prostat kanseri gibi kanser türlerinden korunma sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

3-Kolesterolün damarları tıkama aşamasında önemli bir adım olan şişme ve kızarıklığı azaltabiliyor.

4-Cevizdeki l-arginin kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak kan-damar sistemini rahatlatıyor.

5-Beyne benzeyen ceviz, kavrama ve anlamayı geliştiriyor. Asya'da ceviz beyin gıdası kabul ediliyor ve öğrenciler, sınavlardan önce ceviz yiyerek notlarını yükseltebileceklerine inanıyor.

6-Omega-3 yağ oranı düşük çocuklarda hiperaktiflik ve davranış bozuklukları, uyku düzensizlikleri gözlemleniyor. Ceviz, bu sorunları önleyen omega-3 bakımından çok zengin.

7-Cevizdeki yağ profili, fitosteroller safra taşının önüne geçiyor.

8-Cevizdeki melatonin gece çalışan ve zaman farkından dolayı uyku düzensizliği çeken kişilerde uyuma rahatsızlıklarını ortadan kaldırabiliyor.

9-Cevizin parkinson ve alzheimer gibi hastalıkların gelişimini erteleyebileceği veya azaltabileceği ileri sürülüyor.

10-Ceviz, antioksidan savunmada önemli manganez ve bakır içeriyor.

Ceviz beynimizin en iyi dostu
Kafatasını andıran sert kabuğu, içini kırınca üzerindeki ince zarı ve kıvrımlı yapısıyla her ceviz görüşümde aklıma beyin gelir. Acaba ceviz 'Ben beyin gıdasıyım' mı demek istiyor?

İçerdiği linoleik ve alfa linoleik asit, E ve B6 vitaminleri nedeniyle ceviz, sinir sistemimiz için mükemmel bir besin.

Kafatasını andıran sert kabuğu, içini kırınca üzerindeki ince zarı ve kıvrımlı yapısıyla her ceviz görüşümde aklıma beyin gelir. Acaba ceviz bu benzerliğiyle bize “Ben beyin gıdasıyım” mı demek istiyor?

Eski çağlardan beri ceviz beyin yorgunluğu için önerilen bir gıda olmuş.

Gerçekten ceviz bu ilginç benzerliğin ötesinde tam bir “beyin destekleyicisi”. İçerdiği linoleik ve alfa linoleik asit, E ve B6 vitaminleri nedeniyle sinir sistemimiz için mükemmel bir besin. Günümüzde milyonların derdi olan depresyona karşı savaşta da ceviz iyi bir yere sahip. Cevizin hafif antidepresan özelliği, içindeki 'triptofan’dan kaynaklanıyor. Triptofan, beynimizde duygu durumunu kontrol eden önemli bir beyin kimyasalı olan serotonine dönüşerek etki yapıyor. Yatmadan önce yiyeceğiniz yarım avuç içi kadar cevizin içindeki triptofan, iyi uyumanıza yardımcı olabilir.

Ceviz gibi faydalı başka kuruyemişler de var beyin için. Kabak çekirdeği ve ayçiçeği çekirdeği yine triptofandan zengin kuruyemişlerden. Bunlar da hafif depresyon ve uykusuzluğu gidermenin doğal yardımcıları. Ayçiçeği çekirdeklerinde ayrıca bol miktarda tiamin adı verilen, bellek ve beyin işlevleri için önemli bir B vitamini var. Üzüm çekirdeklerinden elde edilen proantosiyanidin de beyin ve merkez sinir sistemindeki zararlı yan ürünleri temizleyerek korur. Ayrıca kan damarları ve dolaşım üzerindeki olumlu etkisiyle beyin dokusunun kanlanmasını artırmada ve zihinsel fonksiyonların sürdürülmesinde yardımcı olur.


Ceviz ağacı, aspirinini kendi üretiyor

Ceviz ağaçlarının, kuraklığın ya da aşırı sıcakların etkilerini en aza indirmek için aspirine benzer bir "ilaç" salgıladığı ortaya çıktı.

Amerikan Atmosfer Araştırmaları Merkezinden Thomas Karl, ateş ya da iltihaba karşı aspirin alan insanlardan farklı olarak bitkilerin, biyokimyasal savunmayı canlandıran ve zararları en aza indiren proteinlerin oluşumunu sağlayarak, kendi aspirinlerini üretme becerileri bulunduğunu belirtti.
Karl, yapılan ölçümlerin, ceviz ağaçlarının kuraklığa, aşırı sıcaklara ya da başka stres etkenlerine tepki verdiğinde büyük miktarda bu kimyasal maddeden salgıladığını gösterdiğini ve bunun atmosferde saptanabildiğini söyledi.
Bilim adamları uzun zamandır, bitkilerin laboratuvar ortamında, aspirinin bir tür kimyasal şekli olan metil salisilat üretebildiğini biliyordu. Ancak bugüne dek ekosistemde bu madde saptanmamış ve bitkilerin atmosfere metil salisilat yayıp yaymadığı araştırılmamıştı.
Böylece bitkilerin çevreye tepkisi ve bitkilerin hava kalitesine etkisine ilişkin yeni araştırmaların yolu açılmış oldu. Bu olayın, ayrıca çiftçilere ürünleri konusunda da ipucu verebileceği belirtildi.
Ulusal Bilim Vakfının maddi destekte bulunduğu araştırma, "Biogeoscience" dergisinin son sayısında yayımlandı.


Bu ceviz her derde deva...

Pikan cevizi içerisinde yüzde 70-71 oranında yağ var. Pikan cevizi, bir çok kalp damar hastalıkları ve kolesterol kontrolünde çok faydalı bir ürün.

Batı Akdeniz Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (BATEM) Müdürü Suat Yılmaz, ana vatanı Orta Amerika olan Pikan cevizi fidanının Türkiye'de sadece BATEM bünyesinde yetiştirildiğini ve diğer bölgelere gönderildiğini belirterek, bu cevizin, bir çok kalp damar hastalıkları ve kolesterol kontrolünde çok faydalı olduğunu bildirdi.
BATEM Müdürü Suat Yılmaz, düzenlediği basın toplantısında, Pikan cevizi ve çeşitlerini tanıttı. Pikan cevizinin Türkiye'de yaygın olmadığını, fidanının sadece BATEM bünyesinde yetiştirildiğini kaydeden Yılmaz, Pikan cevizinin ana vatanının Orta Amerika olduğunu söyledi. Bu cevizin sıfırın altında 6 dereceye kadar dayanıklılık gösterdiğini vurgulayan Yılmaz, Pikan cevizinin dünya üzerindeki üretiminin yaklaşık 250 bin ton civarında olduğunu, yeni bir ceviz olması nedeniyle Türkiye'deki üretimi konusunda henüz bir bilgiye sahip olmadıklarını belirtti.
Pikan cevizi konusunda Türkiye'de ilk çalışmaların 1950'li yıllarda başladığını, ilk ciddi çalışmaların ise 1970'li yıllarda yapıldığını anlatan Yılmaz, ''Uzun yıllar yapılan çalışmalar sonucunda şu an en az beş çeşidin Türkiye'ye uyum sağlayabileceğini tespit ettik'' dedi.
Yılmaz, Pikan cevizinin Türkiye'de daha çok sahil kesiminde yetiştiğini, yüksek alanlarda yetişip yetişmeyeceği konusunda henüz bir fikirleri olmadığını kaydetti. Pikan cevizinin, fidanının dikilmesinden beş yıl sonra ürün vermeye başladığını ve 250-300 yıl kadar yaşadığını vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:
''Bu süre 500 yıla kadar da çıkabilir. Dekar başına 15-20 adet fidan dikilmesi halinde her bir ağaçtan 50-100 kilogram ürün elde edilebilir. Pikan cevizi içerik yönünden de çok zengin. İçerisinde yüzde 70-71 oranında yağ var. Bu yağın yüzde 93'ünden fazlası doymamış yağ asidi. Bu ne demek? Bu şu demek: Pikan cevizi, bir çok kalp damar hastalıkları ve kolesterol kontrolünde çok faydalı bir ürün.''
Bu yıl 3 binin üzerinde Pikan cevizi fidanı üretiklerini bildiren Yılmaz, dört çeşit ve bir anaç türün tescil işlemlerini yaptırdıklarını ve şu an enstitünün Pikan cevizinin bu beş türünü ürettiğini kaydetti. Yılmaz ''Amacımız Türkiye'ye yeni yeni ürünleri tanıtmak, ülkemizin mevcut zenginliklerini ortaya koymak'' dedi.
Pikan cevizi birinci sınıf fidanların tanesi 20 TL'den satıldığını vurgulayan Yılmaz, bu cevizin aşılama işlemenin zor olduğunu ve ustalık gerektirdiğini, üretmek isteyenlere yardımcı olabileceklerini söyledi. Yılmaz, Pikan cevizinin Türkiye'deki diğer ceviz türlerine aşılanamadığını, aşılansa dahi Türkiye'deki ceviz türlerinin yaşadığı soğuk alanlarda, ılıman iklimde yetişen Pikan cevizinin zarar göreceğini anlattı.
Yılmaz, BATEM'de üretilen Pikan cevizini, kilogramını 10 TL'den satışa sunduklarını, son zamanlarda Pikan cevizine talebin arttığını, az bulunduğu için de pazar sorunu olmadığını sözlerine ekledi.

At Kuyruğu


Yetişme özellikleri : Hava durumuna dayanıklı biçimde oynak eklemli dalları vardır. İki farklı şekildedir.Birincisi, ilkbaharın başında bilya yatağı şeklinde gelişen, basit, yalın verimsiz bir saptır. İkinci dalında ince halkalar biçiminde dizilmiş yaprakları vardır, yeşil eklemlidir. Kökler, rhizomatous ve yumru kökten ibarettir.

Çiçekleri : Pek çiçeği yoktur, fakat bir külah biçiminde, ¾ - 1 ½ inç arası uzunluklardadır.

Meyve ve tohumları : Spor ile çoğalır. Spor keseleri aşık sarı toz halindedir.

Yaprakları : Küçük ve pul biçiminde, geneli yeşil olmayan, yaprakları halka şeklinde dizilmiş ve tohumunun etrafı zırhlı, birleşik tabanlıdır.

Ekolojik (çevrebilimsel) bakımdan uyarlanışı

Çayır atkuyruğu otu, ormanlık alanlarda, tarlalarda, çayırlarda ve bataklıklarda ve derenin yanındaki nemli topraklarda,nehirlerde,göllerde ve deprem bölgelerinde (karışıklığın hüküm sürdüğü bölgelerde) bulunur. Çayır atkuyruğu otu genellikle nemli yerlerde bulunur. Fakat aynı zamanda kuru, yol kenarı, demir yolundaki toprak set ve çukurlar gibi verimsiz yerlerde de bulunabilir.

Atkuyruğu otu, yoğun neme karşın duyarlıdır; kurak koşullarda ise yeni filizlerin oluşumunda azalma görülür.

Toprakları : yağmurlu topraklar

Ortak Türleri : Batlık hasırotu, bataklık otu (saz)

Kullanımı ve idaresi :

Amerikan yerliler ve eski göçmenler atkuyruğu otundan çay yapıp, diyuretik (idrar söktürücü) olarak kullanırlardı. Çayır atkuyruğu otu, atlar için bir öksürük ilacı olarak kullanılırdı. Atkuyruğu otundan, iri ve sert tüylü olan oklu kirpilerden korunmak için, hayvan inleri ve giysiler boyanırdı. Nesneleri temizlemek ve cilalamak için kullanılırdı. Taze filizler pişmiş ya da çiğ olarak yenilebilir.

Atkuyruğundan elde edilen çekilmiş silis ile yeniden mineralleştirme ve diyuretik (idrar söktürücü) için kullanmak üzere ilaçlar üretilmiştir.Biojenik silislerin diğer kullanımları endüstriyel ilaçlar olarak (aşındırıcı, diş macunu, kumaş koruyucu, optik lifler, boya koyulaştırıcı) deterjan ve temizleyici olarak kullanılabilir.1970’lerde yaygın bir şekilde eczada, yapraklarının kokusu parfüm olarak kullanılırdı fakat şimdilerde çok az kullanılmaktadır. Bunlar yemeklere lezzet vermek ve yemek tadının güzelleşmesi için de kullanılabilir.

Atkuyruğu ( Equisetum arvense ), kırkilitotu , zemberekotu , çamotu , kırkboğum , tilkikuyrığu ve katırkuyruğu olarak da tanınır. İlkbahar başlangıcında, derinlere kök salmış olan köksaptan, önce spor taşıyıcı kahverengi başak sapları çıkar. Düzgün yapılı küçük çam ağaçlarını andıran 40-50cm boyundaki yeşil yaz kuyruğu ise daha sonra çıkar.Çok yıllık, otsu ve çiçeksiz bitkilerdir. Gövdesi silindir biçiminde, dallı veya dalsız, yeşil veya esmer-yeşil renkli, sert ve içi boştur. Yaprakları çok küçük, pul biçiminde ve sivri uçludur. Spor ile çoğalırlar.Spor keseleri verimli gövdelerinin uçlarında başak şeklinde toplanmışlardır. Türkiye'de 7 kadar türü yetişmektedir. Saponin , %60-70 silisilik asit , potasyum tuzları , tanen ve az miktarda alkaloitler (palustrin, nikotin ve diğerleri) içerirler. Atkuyruğu , tarlalarda, dere kıyılarında ve eğimli arazilerde yetişir. Balçıklı toprakta yetişenleri en şifalı olanlarıdır. Yetiştiği yere göre %60-70 silisik asit içerir ve bu oran onun şifalı etkinliğini arttırır. Doğal olarak, yapay gübre kullanılan tarlalardan toplanılmaması gerekir. Dalları en ince olan atkuyruğu cinsi genellikle ormanlarda ve orman kıyılarında yetişir. Bu cins de şifalıdır. Bataklık, karasuluk yerlerde ve dağlık meralarda yetişen, parmak kalınlığında saplı ve yüksek boylu bitki ( Equisetum hiemale ) ise yalnızca dıştan, banyo katkısı (oturma banyosu) olarak kullanılmalıdır! Genç sürgünleri yiyen hayvanlarda, kan işemesi ile belirlenen zehirlenmeler görülür. Özellikle sığır ve atlar bu bitkiye karşı duyarlıdır. Kurutma ile zehirlilik etkisi azalmaz. İnsanlarda da aynı şekilde zehirlenme belirtileri görülmektedir. Bu nedenle dikkatle kullanılması ve belirtilen miktarların üzerinde kullanılmaması gereken bir drogdur. Çayı yapılacak bitkilerin, tarlalardan, orman kıyılarından ve dere kıyılarından toplanması gerekir. Çay için toplanacak bitkiler( Equisetum arvense) , 25-60 cm yükseklikte ve sapı 3-6 mm civarında olan türlerdir. Mayıs-Haziran döneminde, henüz canlı yeşil rengini korurken, sapın toprağa yakın bölümünden kesilir ve demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. İğne yapraklar gövdeden kolayca ayrıldığında kuruma tamamlanmış olur. Yapraklar ovuşturularak saptan ayrılır vebir örgüye serilerek 1-2 gün boyunca tam olarak kurumaya bırakılır. Sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.

Bu bitki, özellikle kanama durdurucu özelliği ve ağır mesane ve böbrek hastalıklarında sağladığı başarılar sayesinde eski çağlardan beri tanınmaktaydı. Atkuyruğu , kanamalarda, kan kusmalarda, mesane ve böbrek rahatsızlıklarında, taş ve kum rahatsızlıklarında, benzeri bulunamaz ve yeri doldurulamaz bir şifalı bitkidir. Eski rahatsızlıklarda, çürüyen yaralarda ve hatta kanser türü çıbanlarda bile atkuyruğu alışılmamış hizmetler sağlar. Genellikle, ıslak ve sıcak bitki nemli bezlere yatırılarak, hasta bölgeye kompres ( bitki lapası ) olarak uygulanır. İsviçreli herbalist Künzle’nin söylediğine göre ;"Tüm insanlar, bir yaştan sonra sürekli olarak atkuyruğu çayı içmelidirler." Tüm romatizma, gut ve nevraljik ağrılar böylece yok olur ve sağlıklı bir yaşlılık devresi yaşanabilir. Anlattığına göre, 86 yaşındaki bir adam, atkuyruğu buğu kompresi sayesinde korkunç taş hastalığından kurtulmuş ve daha uzun yıllar ağrı çekmeden yaşamış. Ayrıca şunları da ekliyor Künzle : ”En ağır kanamalar veya kan kusmaları, atkuyruğu çayı içilerek en kısa sürede veya hemen iyileşir !” Ağrılı mesane üşütmeleri ve kramplara karşı, kaynatılmış bitkinin buğusu 10 dakika kadar mesane bölgesine uygulanır . Bu tedavi biçimi birkaç kere yinelendiğinde hastalık tümüyle atlatılır. Birdenbire işeyememe başlayarak ağrılar içinde kıvranan yaşlı kişiler, doktor tarafından idrar bir hortum aracılığı ile boşaltılmadan, bu buğu kompresleri sayesinde ağrılardan kurtulabilirler. Böbrek kumu, böbrek ve mesane taşlarında, sıcak atkuyruğu tam banyolar ı alınır ve aynı zamanda da atkuyruğu çayı içilir ve basınçlı bir biçimde boşaltabilmek için, idrar elden geldiğince tutulur. Taş, bu durumda genellikle düşürülür. Bu konuda almış olduğum mektuplar da, yukarıdaki önerileri onaylamaktadır. Bu kullanım biçimi sayesinde, böbrek taşları düşürülüyor ve daha sonra kişiler kendilerini çok iyi hissediyor ve hiçbir şikayetleri kalmıyor. Sıvı dışkılayıcı ilaçlar yetersiz kaldığında, atkuyruğu yardımcı olur. Örneğin, kalp dış zarında ve akciğer zarında su toplanması veya kızıl hastalığından sonraki böbrek düzensizliklerinde ve sıvı dışkılama düzenini bozan mikroplu hastalıklardan sonra. Sonuç olarak, onun böbrek ve mesane sistemi için dıştan ve içten kullanılabilen seçkin bir bitki olduğu söylenebilir. Böbrek çanağı iltihaplarında bir tek atkuyruğu katkılı banyo mucizeler yaratır. Bu durumda (yani yalnızca dıştan kullanmak için ), parmak kalınlığında sapı olan uzun boylu atkuyruğu , bataklık ve karasuluk bölgelerden toplanır ve böbrek çanağı iltihaplarında, dıştan kullanılarak, hemen etkisini gösterir. Yakın bir tanıdığım , ağır bir böbrek çanağı iltihabı yüzünden aylardır hastanede yatıyordu. Sağlığına ne zaman kavuşabileceği bir türlü belli olmadığı için, benden (M.Treben) yardım istedi. Atkuyruğu banyosu önerdim ona. Birkaç gün sonra aldığım mektupta şunlar yazıyordu : “Hayatımı kurtardın ! Hastaneden çıktım. Atkuyruğu banyosu tüm şikayetlerimi sona erdirdi ve bana yeni bir güç verdi.” Zor bir doğum sonrasında, genç annelerde bazen, görme bozukluklarına rastlanır ;çünkü doğum sırasında annenin böbrekleri bir hayli zorlanır. Atkuyruğu oturma banyoları , dıştan yaptığı etki ile böbreklerin kan dolaşımını yoğunlaştırarak, onların gözler üstündeki basınçların azalmasını ve böylece görme bozukluklarının giderek düzelmesini sağlar. Ünlü ılıca hekimi Dr.Bohn, bu bitkiyi övmekle bitiremez : “ Atkuyruğu , bir yandan kanama durdurucu özelliğe sahipken, öte yandan da, çok önemli bir böbrek ilacıdır. Atkuyruğu çayı içildikten sonra, bol miktarda koyu renkli idrar dışarı atılacaktır. Ödemlerde de etkisi çok çabuk görülen bir bitkidir.” Ödemi iyileştirecek ilaçlardan olumlu sonuç alındığında, tüm öteki bitki çayları bir tarafa bırakılarak günde 2-3 bardak atkuyruğu çayı gün boyuna yayılarak, yudumlanarak içilmelidir. Edinilmiş deneyimlere göre, ödem gerileyecektir. Kaşıntılı egzamalarda, kabuklu, iltihaplı, kılları dökülmüş olsa bile, atkuyruğu kaynama suyu ile yapılan banyolar veya kompresler büyük yardım sağlar. Kaynama suyu ile yapılan yıkamalar ve banyolar, dolamalara, bacaktaki açık yaralara, işleyen eski yaralara, kanser türü çıbanlara, fistüllere, kıl dibi iltihaplarına ve deri tüberkülozuna karşı başarılıdır. Dinmeyen burun kanamalarında, bitki kaynama suyu soğutulduktan sonra, kompres biçiminde buruna uygulanır. Kan dindirici olarak, akciğer, dölyatağı (rahim), basur ve mide kanamalarında, içten çay biçiminde kullanılır. Bu tür olaylarda doğal olarak, bitkinin uzun süre kaynatılması gerekir. Atkuyruğu çıban otu ile eşit karıştırılarak kullanıldığında, kan temizleyici özelliği sayesinde, atardamar sertliğine ve unutkanlığa karşı başarılı olacaktır. Kepekli saçlar, atkuyruğu kaynama suyu ile her gün yıkanır ve saç diplerine zeytinyağı ile friksiyon (ovarak sürme) yapılır. Kepekler kısa sürede yok olacaktır. Binbirdelikotu ile eşit oranda karıştırılarak demlenen atkuyruğu çayı günde 1-2 bardak içilip, akşamları da kuru yemek yendiğinde, yatağa işeme olayı önlenebilir.Bu çay aynı zamanda, bademcik iltihabı, ağız boşluğu ve dişeti kanamalarında ve iltihaplarında, fistüllerde ve polüplerde gargara biçiminde kullanılır. Kadınların beyaz akıntılarında, atkuyruğu oturma banyoları alınmalıdır. Bitkinin, kronik bronşit ve akciğer tüberkülozuna karşı oldukça etkili olduğu da hiçbir zaman unutulmamalıdır ! Düzenli çay içimi ile silisik asit alımı sayesinde akciğer tüberkülozu iyileşirken, bir yandan da, hastalığın yaratmış olduğu genel güçsüzlük durumu sona erer. Avusturyalı Biyolog Richard Willford’un belirttiğine göre, yeni araştırma sonuçları sayesinde, uzun süre düzenli biçimde atkuyruğu çayı içildiğinde, kötü karakterli şişliklerin (tümörlerin) büyümelerinin durduğu ve sonunda yok oldukları söylenebilir. Dölyatağındaki ve anüsteki polipler ve eklem sıvı kesesi iltihapları bile bu yöntemle geçirilebilir. Bu tür olaylarda atkuyruğu buğu kompresi ve oturma banyoları yardımcı olarak uygulanmalıdır. Bu buğu kompresleri , kramplı mide rahatsızlıkları, karaciğer ve safra kesesi düzensizliklerinde ve yukarı doğru oluşturdukları basınçla kalp çalışmasını etkileyen ağrılı birikimlerde yardımcı olur.

Beni (M.Treben) arayan 49 yaşındaki bir çiftçinin ayak tabanında sert ve ağrılı bir yumru oluşmuştu ve adamcağız yürüyemiyordu. Ben ona, kötü karakterli tümörleri bile yok eden, atkuyruğu buğu kompreslerini önerdim. Üç gün sonra yine telefonla aradığımda, yumrunun tümüyle yok olduğu haberini aldığımdaki mutluluğumu düşünebilirsiniz. Ayak tabanının derisi biraz gevşek ve yumuşakmış, sert yumrudan ise hiçbir iz kalmamış. Tanrı'nın eczanesinden bir mucize daha ! Deneyimlerime göre en ağır bel kemiği sakatlıkları bile, eğer bir sinirin sıkışması sonucunda oluşmamışlarsa, atkuyruğu oturma banyoları ile iyileştirebilirler. Röntgen filminde, yaşlılık nedeniyle aşınmış eklemler saptanmış olsa bile, bu durum ağrı çekmeyi gerektirmez ! Hastalığında yukarı doğru basınç yapmaya başlayan bir böbreğin, bel kemiği boyunca uzanan sinirlere dayanması sonucu bu tür ağrılar oluşabilir. Bir atkuyruğu oturma banyosu, böbreklere derinlemesine yaptığı etki ile, onların yukarı doğru olan basınçlarını yok eder. 38 yaşındaki bir kadın üç yıldır bel kemiği tedavisi görüyordu. Fakat, iyileşmeyi beklerken, ağrıları daha da artmış, omuz ve boyun civarı öylesine sertleşmişti ki, sabahları yatağından kalkabilmek için, eşinin tavana monte ettiği bir askıya tutunmadan edemiyordu. Bu kadının yalnızca bir tek atkuyruğu oturma banyosu aldıktan sonra tüm ağrılarından ve kas sertleşmelerinden kurtulduğunu okuyunca mutlaka şaşıracaksınız! Aynı durum, traktör sürücülerinin uğradıkları bel kemiği zararlarında da geçerlidir. Traktörün sallantısı bel kemiğini değil, böbrekleri rahatsız ediyor. Bu durumda hemen yukarı doğru oluşan basınç, atkuyruğu oturma banyoları ile ortadan kalkar. İsviçreli bir hanım, birkaç yıl boyunca, boynundan başlamak üzere, bir baston gibi hareketsiz kalmıştı. Her yıl ılıcalarda (kaplıca) gördüğü tedavi yalnızca biraz yardımcı olduğu halde, kesin bir iyileşme olmuyordu. İnanmadığı halde, evine döndüğünde atkuyruğu oturma banyosu yapacağına bana söz verdi. Çok kısa bir süre sonra da, telefonda onun sevinçli sesini duydum. Sıcak atkuyruğu banyosundaki ilk on dakikadan sonra tüm tutuklukları yok olmuş. Kadının rahatsızlıkları böylece sona erdi ve yıllar boyunca bir daha görülmedi.

Büyük Nevrolog Dr. Wagner- Jaureg, yazılarında şöyle diyor : “ Tüm sinir hastalarının üçte ikisi, eğer böbrekleri sağlıklı olmuş olsaydı, sinir kliniklerine girmek zorunda kalmazdı” Bu gerçeği öğrendiğimden beri, böbrek rahatsızlığından ötürü depresyonlar, saplantılar ve cinnet krizleri nedeniyle sağlıklarını yitirmiş kişilere atkuyruğu oturma banyoları önererek, onları akıl hastanelerinden kurtarmayı başardım. Bu tür olaylarda, ısırganotu ve civanperçemi yanı sıra, atkuyruğu çayı da, sabah ve akşam olmak üzere, günde iki bardak içilmelidir. Tüm belirtileri ile kanıtlanmış böbrek düzensizliklerinde, oturma banyoları taze atkuyruğu ile hazırlanmalıdır.

Kullanım Biçimleri :
Çay Hazırlamak : Yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulmuş ve ince kıyılmış bitki (ince saplı olan 3-6 mm, 25-60 cm yükseklik), orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15-20 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak aç karnına veya öğün aralarında soğutulmadan içilir.
Oturma banyoları: Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, en iyisi, bataklık ve karasuluk yerlerde yetişen kalın saplı ve uzun boylu bitkinin (1-2 m) kullanılmasıdır. Bir banyo için, beş litrelik bir kova dolusu bitki gerekmektedir . Oturma banyolarında, böbrekler suyun içinde kalmalıdır. Banyo süresi 20 dakikadır. Banyodan sonra kurulanılmaz ve bir bornoza sarınarak bir saat kadar yatakta terlendikten sonra kurulanılarak, kuru iç çamaşırı giyilir. Oturma banyosu suyu, sonradan ısıtılarak, iki kere daha kullanılabilir. 4-5 litrelik bir kova dolusu taze bitki veya 100g kurutulmuş bitki, akşamdan 3-4 litre suya yatırılır. Ertesi gün kaynama derecisine kadar ısıtılır ve süzüldükten sonra küvet içindeki banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 20 dakikadır! Banyo suyu böbreklerin üstüne çıkmalıdır. Banyodan sonra kurulanılmamalı ve bir bornoza sarınarak yatakta dinlenilmelidir.

Bitki Buğu Kompresi : İki avuç dolusu ince kıyılmış bitki bir süzgece koyularak, içinde su kaynamakta olan bir kabın üstüne yerleştirilir ve üstü kapatılır. Kompresin soğumamasına özen göstermek gerekir! Birkaç saat veya gece boyunca etkilememeye bırakılır..

Lapa kompresi: Taze bitki iyice yıkanır ve bir tahta tablanın üstünde lapa haline gelene kadar ezilir.

Referanslar:
1- "Gesundheit aus der Apotheke Gottes" "Tanrı'nın Eczanesinden Saglık", Maria Treben
2- Türkiye'de Bitkilerle Tedavi, Prof.Dr. Turhan Baytop, I.U Eczacılık Fak.
3- "Bir Yudum Sağlık",N.Eröztürk, Anahtar yayınları,200
Mesane, böbrek, taş ve kum rahatsızlıkları için
Tüm insanlar bir yaştan sonra bunu içmelidir...

Mesane, böbrek, taş ve kum rahatsızlıkları için
bir reçete:

Atkuyruğu, kırkilitotu , zemberekotu , çamotu , kırkboğum , tilkikuyruğu ve katırkuyruğu olarak da tanınır.
Bu bitki, özellikle kanama durdurucu özelliği ve ağır mesane ve böbrek hastalıklarında sağladığı başarılar sayesinde eski çağlardan beri tanınmaktaydı.

Atkuyruğu , kanamalarda, kan kusmalarda, mesane ve böbrek rahatsızlıklarında, taş ve kum rahatsızlıklarında, benzeri bulunamaz ve yeri doldurulamaz bir şifalı bitkidir. Eski rahatsızlıklarda, çürüyen yaralarda ve hatta kanser türü çıbanlarda bile atkuyruğu alışılmamış hizmetler sağlar. Genellikle, ıslak ve sıcak bitki nemli bezlere yatırılarak, hasta bölgeye kompres ( bitki lapası ) olarak uygulanır.

İsviçreli herbalist Künzle’nin söylediğine göre ;"Tüm insanlar, bir yaştan sonra sürekli olarak atkuyruğu çayı içmelidirler." Tüm romatizma, gut ve nevraljik ağrılar böylece yok olur ve sağlıklı bir yaşlılık devresi yaşanabilir. Anlattığına göre, 86 yaşındaki bir adam, atkuyruğu buğu kompresi sayesinde korkunç taş hastalığından kurtulmuş ve daha uzun yıllar ağrı çekmeden yaşamış.

Ayrıca şunları da ekliyor Künzle : ”En ağır kanamalar veya kan kusmaları, atkuyruğu çayı içilerek en kısa sürede veya hemen iyileşir !” Ağrılı mesane üşütmeleri ve kramplara karşı, kaynatılmış bitkinin buğusu 10 dakika kadar mesane bölgesine uygulanır . Bu tedavi biçimi birkaç kere yinelendiğinde hastalık tümüyle atlatılır.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Anason


Yöresel adları: Enison, nanahan
Bitki özellikleri: Küçük beyaz çiçekli, 30-60cm yükseklikte, tüylü, bir yıllık bir kültür bitkisidir. Doğada aramamak gerekir.
Bileşim: Herkesin tanıdığı, hoş, aromatik bir kokusu vardır. Genelde %2-4 oranında değişen uçucu yağdan kaynaklanır bu koku. Anethol, uçucu yağın ana maddesidir. Ayrıca şeker ve albümin de içerir.
Toplama ve hazırlama: Bir kültür bitkisi olan anasonun doğada aranmasına gerek yoktur. Baharatçılardan satın alınabilir.
Kullanım alanları ve biçimleri: Anason öncelikle gaz söktürücü, mideyi güçlendirici ve öksürüğü yatıştırıcı olarak kullanılmalıdır. Sürekli hıçkırıklarda bir bardak anason çayı denenebilir. İştah açıcı, mideyi rahatlatıcı, yatıştırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı olarak kullanılabilir. Uykusuzluğa karşı da denenebilir. Bebeklere ve küçük çocuklara gaz sıkıntılarında ve öksürüklerde anason çayı içirilmelidir. Tadı ve kokusu hoş olmayan bitki çaylarına veya bitkisel kaynaklı ilaçlara aroma katkısı olarak da kullanılabilir. Anason çayı, yeterli olmayan anne sütünü arttırır.Başlangıçta, mide şişkinliğine ve gazına karşı anasonun yararlarından söz edilmişti. Evet, anason bu alanda oldukça rahatlatıcıdır, ama frenk kimyonu ondan da etkilidir. Öksürük tedavisinde de, anasondan önce rezene gelir. Belki anason etkinlik açısından bu iki bitkinin gerisinde kalabilir, ama onun öne çıkan özelliği de, tadının çok iyi olmasıdır. Bu nedenle, yetişkinler ve çocuklar için mide şişkinliği ve gazına karşı hazırlanacak çaylarda, bu üç bitkinin eşit oranda karıştırılarak kullanılması çok daha yararlı olacaktır.
Anason çayı: Havanda hafifçe ezilmiş 1-2 çay kaşığı dolusu anason, 1 bardak kaynar suyla haşlanır ve demlenmesi için 8-10 dakika beklendikten sonra süzülür. Öksürüğe karşı, günde 2-4 bardak çay, bal ile tatlandırılarak içilir. Mide şişkinliğine karşı yine günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan içilmelidir. Anasonun havanda hafifçe ezme işlemi, her çay demlenmesinde taze olarak yapılmalıdır.
Yan etkiler: Çok ender olmakla birlikte, solunum yolları veya sindirim organları alerjisi görülebilir. Bu durumda çay kullanımını kesmek gerekir. Başka hiçbir yan etkisi yoktur.
Anason neye iyi geliyor
Anason hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı artırır. Kusmaları ve ishali keser. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Ancak, aybaşı kanamaları ve hamilelik döneminde kullanılmaz. Anne sütünü artırır. Sinirleri yatıştırır. Migren ağrılarını keser. Beyin yorgunluğunu giderir. Uyku verir. Kalbi kuvvetlendirir. Kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Cinsel arzuları kamçılar. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir. Öksürüğü keser. Yaşlılarda meme sarkmasını önler. Fazla miktarda kullanıldığı zaman uyuşukluk verir.
Anason: (Anis / Anis / Anise) Haziran-Ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir biçiminde, içi bos, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalp biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut seklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sari renklidir.Basta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vataninin Anadolu olduğu tahmin edilmektedir.Meyvelerinde nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’i anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalp çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında bas ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebep olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kasığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir.
Türkiye’de yetiştiği yerler: Bütün Anadolu
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyveleri ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur. Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrar artırır. Migren ağrılarını keser. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir.
Diğer İsimleri: Raziyane, Enison, Nanahan.

Latince Adı: Pimpinella Anisum.

Bitki: Yaz aylarında beyaz renkli çiçekler açan 40-60 cm yüksekliğinde otsu bir bitkidir.

Yetiştiği Yerler: Orta Avrupa, Rusya, Doğu Hindistan ve Akdeniz iklimine sahip ülkelerde mevcuttur. Türkiye'de de başta Ege bölgesi olmak üzere tüm Anadolu'da bilhassa Antalya, Aydın, Burdur, Isparta, İzmir, Muğla ve Manisa da yetiştirilmektedir.
Tarihçe:
Kullanılışı: Tamamen olgunlaştıktan sonra temmuz, ağustos aylarında
toplanarak gölgede kurutulan meyveleri ve meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen yağı kullanılır.
Kuru meyveler toz haline getirilir
veya suyla birlikte kaynatılarak suyu
içilir.
Anason meyveleri 2 mm genişlikte
6 mm uzunlukta armut şeklinde yeşil-
gri renkli üzeri tüylü tanelerdir. Kuvvetli
ve özel bir kokusu ve baharlı hafif acı,
yakıcı lezzeti vardır.
Anason ilaç olarak kullanımının dışında içecek olarak ve çöreklere koku
ve lezzet vermesi için de kullanılabilir
İçindeki Maddeler: Nişasta, müsi-
laj, sabit ve uçucu yağ vardır. Uçucu
yağ içinde etkili madde olan anethol ile
az miktarda estragol ve terpenler var-
dır.

Tıbbî Etkiler: Acı ve yakıcı tadı,
kokusu sebebiyle tükürük ve mide ifrazatını çoğaltır, dolayısıyla iştah açar,
hazmı kolaylaştırır, barsak gazlarının
meydana gelmesini önler. Hazımsızlık
ve bağırsak gazları için 1 su bardağı
kaynar suya 1 tatlı kaşığı anason atılarak karıştırılır. Daha sonra bal veya
şeker ile hafif tatlandırılarak içilir.
Anethol müsekkin ve barsak spazmlarını sancıları çözücüdür. Fazlası hafif sarhoşluk ve sonra da ağır uyku verir. Bu özelliği sebebiyle gaz şikayetleri dolayısıyla uyumayan çocuklara hem ağrıyı gidermek hem de uyutmak maksadıyla anason çayı içirilmesi çok bilinen bir uygulamadır. Bebeklere anason çayı hazırlamak için 2 çay kaşığı anason tohumu, 2 çay bardağı suda haşlanır. tatlandırmak için içine biraz bal veya şeker ilave edilebilir. Elde edilen bu sıvıdan bebeklere günde 3 kez 2 çay kaşığı verilir.
Anason çayı süt veren hanımlarda
sütü arttırır, öksürüklerde göğsü yumuşatır. Süt arttırıcı etki için 30 gr.
anason yaprağı 1 litre suda kaynatılır
ve yemeklerden önce 3'er çorba kaşığı
içilir. Anason yağı vazelin ile karıştırılarak vücut bitlerine karşı kullanılabilir.
Müsilaj sebebiyle hafif müshil et-
kilidir. Ayrıca idrar söktürür

Altın Otu

ALTIN OTU (ÖLMEZ ÇİÇEK)
Kurutulmuş ölmez çiçek ve biçilmesi

Ölmez çiçekler, yıl boyu süren, daimi çiçekler değildir. Çiçekleri kurutulduğu zaman da, biçimi ve rengini kaybetmez. Ölmez çiçeklerin birçoğu canlı renklerden ibarettir. Çiçeğinin yaprakları kağıt gibi olduğundan bracts adıyla da bilinir. Bracts’ler, sert ve kuru olduğu zaman bile bu bitkiler yine de diri kalır. Fransızlar bunları “immortelles” (ölümsüz varlık) olarak adlandırırlar. Bu tür çiçekler yetişimi ile ünlüdür ve kışa hazırlık için biriktirilir.
Ölmez çiçekler hakkında bilinmesi gereken en önemli şey, biçildiği zaman şeklini ve rengini en iyi şekilde koruduğudur. Çiçekler çok geç ya da çok erken toplanırsa, kuruduğu zaman, koyulaşır ve biçimsiz bir hal alır. Her bir türünün toplanış şeklinde, kendine özgü olarak en iyi zamanları olduğundan dolayı, çiftçinin bunları öğrenmesi,deneyim sahibi olması gerekir. Bahçede, günlük bakımının yapılması önemlidir.
Kurutmadan önce, yapraklarının dallarından ayrılmış olmasına dikkat edin, ölmez çiçeğin yapraklarının kendine has bir kurutuluşu vardır. Ölmez çiçeklerin biçilişine dair en uygun zaman, aşağıdaki listede bulunmaktadır.
Senelikler
Celosia (horozibiği) – Tüylü ve tepeli olan, her iki türü de kurutulabilir. Tüylü celosia’lar, çiçekleri hemen hemen bütünüyle açtığı zaman biçilir. Tepeli celosia’lar ise, ancak ibiğin altındaki tohumlar şekil almaya başladığı zaman biçilir.

Helichrysum (çiçeksapı) – Küçüklüğü ya da dalıyla ilgisi olmadan, yalnızca çiçeği biçilir. Bracts’lerin önce orta kısmı açar ve bracts’ler açtığı zaman, dış tarafından sadece bir ya da iki sıra yolunur.

Limonyum (statik) – Yıl boyu süren statik, tüm ölmez çiçekler arasında en çok kullanılanıdır. Tomurcuklar açmaya başladığı zaman, yolunur. Bağ halindeki dalları bir arada ve üst tarafı aşağı doğru durur.

Mavi ateş çiçeği – floretleri tamamen açtığı zaman ve calyx parlak mavi olduğunda, sivri uçları yolunur. Bağ halindeki dalları bir arada ve üst tarafı aşağı doğru durur.

Scabosia – Çiçeklerin rengi solduktan sonra, bitkinin tohum zarfı kısmı, dekoratif durur.

Gomphrena (yuvarlak amaranth) – Çiçeklerin baş taraflarındaki ucunun rengi oluştuğu zaman, dalları kesilir. Bağ halindeki dalları bir arada ve üst tarafı aşağı doğru durur.

Xeranthemum – Olgunlaşan çiçekleri ve tomurcukları kuruma aşamasında toplanır. Yalnızca tamamen açmış olan çiçekler yolunur. Bağ halindeki dalları bir arada ve üst tarafı aşağı doğru durur.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Ihlamur

Bitki özellikleri: Anadolu’da çeşitli ıhlamur ağacı türleri vardır. Bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türleridir. Bu türlerin dışındakilerin tedavi edici özelliği daha zayıftır.
Toplama ve hazırlama: Çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yapraklar etkinliklerinin doruğuna ulaşmışlardır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur. Bu uygulama tümüyle yanlıştır.
Bileşim: Uçucu yağ, flavon, müsilaj, tanen, farnesol, organik asitler, şeker
Kullanım alanları ve biçimleri: Ihlamur çayı, öncelikle organizmanın savunma gücünü arttırarak, ateşli soğuk algınlıklarının kısa sürede savuşturulmasını sağlar. Bu tür hastalıkların tedavisinde gerekli olan, terlemeyi başlatıcı özelliği ile ünlüdür. Ateşli hastalıklara karşı, ıhlamur çayı ile aspirin birlikte kullanıldığında, genelde antibiyotiklere ihtiyaç kalmadığı görülecektir. Bu yolla çocuklar da tedavi edilebilir. Yağışlı ve soğuk havalarda dışarıda dolaşmak zorunda olan kişiler, ertesi gün hastalanmamak için, akşamları 1-2 bardak ıhlamur çayı içmeyi ihmal etmemelidirler. Grip salgını zamanlarında da, bu yöntem ailece uygulanmalıdır.
Hoş kokulu ıhlamurun tadı, içine biraz bal karıştırılarak daha da güzelleştirilebilir. Ihlamur çayı, öksürük ve bronşite karşı da başarıyla kullanılabilir. Ihlamurun tedavi edici özelliği, uygun bitkilerle karıştırılarak, öncelikle organizmayı güçlendirici olarak ve soğuk algınlıklarında kullanıldığında, daha da artacaktır. Özellikle kış aylarında ıhlamurun sıkça kullanılması çok yararlı olur.
Ihlamur çayı: Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 6-8 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir. Kesinlikle kaynatılmaz!
Bitki karışımı: Ihlamur, kuşburnu, papatya, nane ve hatmi, eşit oranda, ince kıyılmış olarak karıştırılır. Demleme biçimi ıhlamurda olduğu gibidir. Kesinlikle kaynatılmamalıdır!
Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ama, her şeyde olduğu gibi, ıhlamur çayı içiminde de ölçüsüzce davranılmamalıdır.
Ihlamur (Tilia), ıhlamurgiller (Tiliaceae) familyasından Tilia cinsini oluşturan ağaç türlerine verilen ad.
Boyları 20-30 metreye kadar ulaşabilir. Büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Ihlamurun Tarihçesi

Orta Avrupa'da eskiden birçok köyde ıhlamur vardı. Merkezde bulunur buluşma noktası olarak kullanılırdı. Ayrıca burada haber alış verişinde bulunulur, gelinler kendilerini gösterirlerdi. Mayıs başında dans festivalleri bu ağacın altında düzenlenirdi. Bunlarla beraber köy mahkemeleri genelde yine burada kurulurdu. Bu yüzden ıhlamur, mahkeme ağacı ya da mahkeme ıhlamuru olarak da bilinir. Germen ve Slav halklarında ıhlamur kutsal bir ağaçtır. Hatta Hırvatistan'da ıhlamur, milli para değerlerinin alt birimi olarak kullanılan bir terimdir.
Ihlamurun Kullanımı

Güzel kokulu çiçeklerinden dolayı ve bir gölge ağacı olarak yetiştirilir. Doğramacılıkta kıymetli olan beyaz ve hafif bir odun verir. Ihlamur kabuğundaki lifler ip ve kaba dokumalarda kullanılır. Çiçek durumları tıbbi olarak kullanılır. Ihlamur çiçeği yatıştırıcı, idrar verici ve balgam söktürücü olarak çay halinde kullanılır. Ihlamur çiçeği banyosunun da yatıştırıcı bir özelliği vardır.
Büyük Yapraklı Ihlamur

Büyük yapraklı ıhlamur (Tilia platyphillos), ebegömecigiller (Malvaceae) (eskiden Tilaceae) familyasından 40 m kadar boylanan ağaç nadir olarak da çalı durumunda olan ıhlamur türü.
Morfolojik Özellikleri

Tepe seyrek, geniş ve yuvarlakçadır. Yaşlı gövdeler koyu renkte, kabaca yırtılmış, kazık kök güçlü, yan kökler uzun, yeni sürgünler önceleri tüylü, parlak, zeytin yeşili ya da kızıl kahve rengindedir.
Yapraklar 6-12 cm uzunlukta, çarpık yumurta ya da yuvarlakça yürek biçiminde, kenarları düzenli ve keskin dişli, ucu sivri, üst yüzü koyu yeşil, bütün yüzde ya da damarlar üzerinde sade ya da beze tüyler bulunur. Alt yüzü mavimsi yeşil, tüylü ya da çıplaktır. Damar açılarında beyaz tüyler bulunur. Yaprak sapı 2-5 cm uzunlukta tüylüdür. Yapraklar sonbahar’da altın sarısı bir renk alır.
Çiçekler sarımsı beyaz renkte olup 3-17 çiçekli, sarkık yalancı şemsiye kuruluşunda, kuruluşlar yeni sürgünlerin yaprak koltuklarında bulunur. Çanaklar 5 parçalı, uzunca yumurta biçiminde, kenarları uca doğru tüylüdür. Taçlar ters uzunca yumurta biçiminde, olup 5-12 cm uzunluktadır. Meyve yuvarlakça, odunlaşmış, sert kabuklu olup kabuk üzerinde 4-5 tane, uzunca çıkıntı bulunur.
Tohum koyu boz kahverenginde, yumurta biçiminde, çenekler el görünüşünde, uzunca ve sivri dilimlere ayrılmıştır.
Ekolojik Özellikleri

Haziran sonu – Temmuz başında çiçek açar. Tohum olgunluğu Eylül-Ekim aylarıdır. Büyümesi çabuktur. Filizlenme gücü yüksektir. Işık ağacıdır. Sıcaklık isteği nispeten fazladır. Derin, serin yumuşak, besin ve madence zengin, ılımlı humuslu toprakları sever. Kireçli topraklarda da yetişmektedir. Tuzlu topraklardan kaçınır. Donlara ve kuraklığa karşı duyarlıdır. Güçlü kazık kök yapar, sığ ve fakir topraklarda kuvvetli yan kökler geliştirir, kuvvetli kök sürgünü verir.

Ihlamurun Kullanımı
Orta ve Güney Avrupa anavatanıdır. Ender olarak, yaban olarak da bulunur. Bulvar ve parkların ağaçlandırılmasında kullanılan bir ağaçtır.
Ihlamurun Dağılımı
Türkiye'de Rize, Trabzon, Artvin ve Çanakkale civarında doğal olarak bulunur.
Amerikan Ihlamuru

Amerikan ıhlamuru (Tilia americana), ıhlamurgiller (Tiliaceae) familyasından anavatanı kuzey Amerika olan 40 m'ye boylanabilen bir ıhlamur türü.
Tepe yuvarlakçadır. Yeni sürgünler yeşil renkte olup tüysüzdür. Yaprakları 10-20 cm uzunlukta, genişçe yumurta biçiminde ucu sivri, üst yüzü koyu yeşil, alt yüzü açık yeşil renktedir. Yan damar açılarında kahverengi tüyler bulunur. Yaprak sapı uzun olup 3-5 cm kadardır. Çiçekleri 5-15 çiçekli olup az çok sarkık yalancı şemsiye kuruluşunda, örtü yaprakları beşer parçalıdır. Meyveler yuvarlak ya da uzunca ters yumurta biçimindedir. Kabuğu kalındır. Temmuz ayında çiçek açar.
Derin nemlice toprakları sever. Odununda ıhlamur yağı bulunur. Kuzey Amerika'nın doğusunda ve orta Amerika'da ve Kanada'da bulunur.
Yurdumuzda Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri‘nde bol miktarda yetişen ıhlamurun çiçek, yaprak, kabuk ve ağacından faydalanılıyor. Hoş kokulu bir bitki olan ıhlamur aynı zamanda iyi bir ev ilacı. Kurutulmuş ıhlamur yaprakları, çiçekleriyle birlikte kaynatılarak yapılan hoş kokulu içecek sinirleri yatıştırır, bağırsak kurdunu düşürür, bağırsak sancısını giderir, öksürüğü keser, damar tıkanıklığını açar, gribi iyileştirir, hazımsızlığa karşı kullanılır, mide üşütmesini ve uykusuzluğu giderir. Ihlamur ayrıca idrar söktürücü, terletici, yatıştırıcı, göğüs yumuşatıcı özelliğe de sahiptir. Ihlamur çiçeği balla karıştırılıp içilirse mide ülserine iyi gelir. Kan dolaşımını düzenler.

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler de bulunuyor. Mide şikayeti olanlar ıhlamuru tek başına kaynatıp içerse hazmı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katıp kaynatıp içerseniz hem mide yanmalarına, hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir.

Bunların yanında ıhlamur kan dolaşımını düzenler. Kabızlıkta da ıhlamurdan yararlanabilirsiniz. Kramplar için de ıhlamurun iyi bir ilaç olduğunu unutmamalısınız. Sabah aç karnına içilmeye devam edilen ıhlamur zayıflamak isteyenlere bu hususta yardımcı olur. Ihlamurun migren için de birebir olduğu bilinir. Ancak ıhlamuru uzun süre ve fazla miktarda kullandığınızda kalbinize zarar verebileceğini de unutmamalısınız!

Strese Karşı Ihlamur Çayı
İçine çok az karanfil atarsanız hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz, hem de sizi sakinleştiren etkisini arttırırsınız.

Grip ve Nezle ye Ihlamur

Bu tür hastalıklarda ıhlamur sadece terlemeyi sağlayarak değil, aynı zamanda vücudun direncini de artırarak tedaviye yardımcı olur.

Güzellik İçin Ihlamur
Göz çapaklanmalarında ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecektir, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Gözlerinize kompres yaparken gözünüzü kapatmayı unutmayın.

Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak saçlarınızın beslenip kuvvetlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.

Cildinizde Leke mi Var
Hemen ıhlamuru suda kaynatıp sıvı sümüksü bir hal alıncaya kadar bekletin. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün faydasını göreceksiniz. Yine aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız iyi sonuç alacaksınız.
Ihlamur Ağacı

Marmara, Batı Karadeniz, Orta Toroslar ve Kuzey Anadolu'da yayılış gösterir. Özellikle kuzey ve batı bölgelerimizdeki ormanlarda rastlanan sık dallı, geniş tepeli ağaçlardır. Yüksekliği 15-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Avrupa da da birbirine yakın bir kaç türü vardır. Birinci tür orman ıhlamuru (veya erkek ıhlamur) küçük yapraklıdır. İkinci tür Hollanda ıhlamuru orta boy yapraklıdır. Üçüncü tür dişi ıhlamur büyük yapraklıdır. Memleketimizde bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türüdür. Ihlamurun yaprak ve çiçeklerinden bitki olarak 18. yüzyıldan beri yararlanılmıştır. Ihlamur ağacının çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yaprakların etkileri daha fazladır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Çiçekler ayrı kurutulursa daha makbuldür. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur.Bu uygulama yanlıştır. Türkiye'de sadece Artvin ve Yalova'da ağırlıklı olarak üretilen ıhlamur balı bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Kurutulmuş yapraklar ve çiçekleri çay gibi haşlanarak içilir, odunu oymacılıkta, modelcilikte, kutuculukta kullanılır. Hafif ve yumuşak olduğu için maketçiler ıhlamur tahtasını çok makbul tutarlar.

Tıbbi Özellikleri

Ihlamur çayının bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ama, her şeyde olduğu gibi, ıhlamur çayı içiminde de ölçüsüzce davranılmamalıdır. Yemek üzerine ıhlamur içilirse hazmı güçleştirir. Doğru olanı yemek arası saatlerde, yatarken içilmeli

Mafsal iltihabı, Romatizma, Karaciğer iltihabı, Hipertansiyon, Selülit, Grip, Öksürük, Terlemeyi başlatıcı özelliğinden dolayı ateşli ve soğuk algınlığında çok etkilidir. Hazmettirici, Balgam söktürücü, Nezle Spazm, Migren, Hafif uykusuzluklarda, genel direnci artırır. Damar tıkanıklığına, Damar sertliğine ve Selülit’e de iyi gelir. Uyutur.

Önerilen Kullanım Şekli

* Ihlamur çayı: Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir.

* 1 bardak su kaynatılır. 1 tutam ıhlamur çiçeği konur. 10 dakika bekletilir. Günde 2-4 bardak içilir. İçindeki saponin maddesi sebebiyle balgam söktürücü ve göğsü yumuşatıcıdır.

*Eşit miktarda ıhlamur,murver çiçeği, papatya, karıştırılır. 2 tatlı kaşığı 2 su bardağı kaynatılan suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika dinlendirilir. Sıcak olarak 1 çay bardağı içilir.

* Ihlamur, Kuşburnu, Papatya, Nane ve Hatmi, eşit oranda, ince kıyılmış olarak karıştırılır. 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır.1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendirilir. Sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir.

*Ihlamur çiçekleri ve portakal yaprakları kaynatılıp çay gibi içilirse sinir hastalıklarında, öksürük, yaralar, migren ve sinirsel kusmalara faydalıdır.

*Ihlamur mide salgısını arttırarak hazmı kolaylaştırır. İçine süzme bal ve süt ile karıştırılırsa mide ülserine iyi gelir.

* Kabuklar kaynatıldığı zaman, safra salgısını uyararak, hazımsızlık vakalarında iyileşme sağlar. Yarım avuç dövülmüş ağaç kabuğunu bir litre kaynayan suya atın. 2-3 dakika kaynatın. 5-10 dakika dinlendirin. Günde bir fincan için. Dıştan yanıklara karşı suyunu pansuman olarak kullanılır. Kabuklarda müsilaj maddesi taşıdıklarından hafif müshildirler.

*4 bardak suya 40 gr ıhlamur ağacı kabukları, yaprak ve çiçekleri konur. Su 1,5 bardak kalana kadar kaynatılır. Yemek aralarında 1 fincan soğuk ve sıcak olarak içilir 10- 20 günlük kürler yapılır.2-4 yıl devam edilir.

*Saç dökülmesini önlemek için ıhlamur suyu ile masaj yapılır.

*Burkulma ve ezilmeden dolayı olan ağrılar da ıhlamur pansumanı yapılır.

* Baş ağrısı için ıhlamur çiçeği, lavanta çiçeği, melisa, kediotu kökü, eşit olarak karıştırılır. Bir bardak kaynar suya bir tutam konur 5 dakika demlenir günde 1 kere bir fincan içilir.

* Yaprakları zeytinyağı ile birlikte dövülerek elde edilen merhemi deri üstü yaralarına, yanıklarına, enfeksiyonlarına sürerek çabuk iyileşmesi sağlanır.
Midenin dostu ıhlamur

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler bulunduğunu açıklayan uzmanlar, ıhlamurla ilgili şunları söylüyor: "Ihlamur, tek başına kaynatılıp içildiğinde; mide şikayeti olanlarda hazmı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katarak kaynatıp bu karışımı içerseniz, hem mide yanmalarına hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir. Cildinizde leke mi var? Hemen ıhlamuru suda iyice kaynatıp soğutun. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün, faydasını göreceksiniz. Aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız, iyi sonuç alırsınız. Strese karşı, ıhlamur çayı iyi gelir. İçine çok az karanfil atarsanız, hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz hem de sizi sakinleştiren etkisini artırırsınız. Grip ve nezle olunca ıhlamuru içmekte büyük yarar vardır.

Ihlamur Saçlarada İyi Geliyor
Göz çapaklanmalarında, ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecek, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak, saçlarınızın güçlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.
Ihlamurun çiçeği ilkbaharda toplanarak gölgede kurutulur.
*Kanı temizler ve kan dolaşımını düzenler, kansızlığa, kalp çarpıntısına ve karaciğer zaafiyatine iyi gelir. Enfaktüse faydalıdır.
*Damar kireçlenmesinde, damar tıkanıklıklarında faydalıdır.
*İdrar arttırıcı özelliği vardır, böbrek ve mesaneyi temizler. Böbrek taşlarının düşmesine yardım eder.
*Sinirleri kuvvetlendirerek, her türlü sinir bozukluklarını giderir. Yatıştırıcı ve uyutucudur. Vücuda rahatlık verir. Spazm gidericidir.
*Balgam söktürücüdür, göğsü yumuşatır, terletici, ateş düşürücü etkisi vardır. Gribal enfeksiyonlarda etkilidir. Astıma, bronşite iyi gelir. Öksürüğü keser.
*Mide salgısını arttırır. Mide ülseri için oldukça faydalıdır, balla karıştırılarak içilir. Mide, bağırsak gazlarını giderir.
*Kabızlığı giderir, baş ağrısı ve dönmelerini iyi gelir, migren tedavisinde kullanılır, sara hastalığına faydalıdır.
*Burkulma ve ezilmelerden kaynaklanan ağrıları dindirir. Yanıklara iyi gelir. Apse ve çıbanların tedavisinde , iltihapları kurutmada kullanılır. Bulantıyı giderir.
*Ihlamur ağacının kabuğu dekoksikasyon yapılarak yatıştırıcı, safra söktürücü olarak kullanılır. Kabuklardan hazırlanan merhem yara iyileşmesinde kullanılır. Ihlamur ağacının kabuğunun altındaki lifler toplanır dövülerek hamur haline getirilir. Bu hamur yaraların tedavisinde kullanılır.
*Ihlamur çayı göz banyosu içinde kullanılır. Gözdeki kızarıklığı alır.
*Cilde güzellik verir. Çilleri giderir. Çiçeklerinden elde edilen su yüze sürülür. Yüzdeki ergenlik çıbanlarını yok eder. Saç dökülmesini önler.
*Çocuklar banyo yaptırılırsa iyi gelir.

Öne Çıkan Yayın

Kadın Hastalıklarına Hangi Bitki İyi Gelir?

Aslanpençesindeki yağ asitleri, selüloz, etken madde, gliko protein, tanen gibi maddeler içeren şifalı bir bitki olduğu belirten uzmanlar &q...